Peygamberlerin peygamberliklerinin ispatlarından biri de
Allah tarafından kendilerine bahşedilmiş olan mucizelerdir. Mucize herkes
tarafından gerçekleştirilemeyecek ve normal koşullar altında gerçekleşmesi
mümkün olmayan bazı olayların Allah’ın izni ile peygamberler eliyle
gerçekleşebilmesidir. Kur’an-ı Kerim’den anladığımıza göre birçok peygambere
Allah mucize bahşetmiştir. Hz. Musa’nın denizi ortadan ikiye ayırması, Hz.
Süleyman’ın hayvanların dilinden anlaması, Hz. İsa’nın beşikteyken konuşması
gibi hadiseler peygamberlere Allah tarafından bahşedilmiş olan mucizelerdendir.
Diğer peygamberlere bazı mucizeler bahşedildiği gibi
peygamberimize de bazı mucizeler bahşedilmiştir ki, o mucizelerden muhakkak ki
en büyüğü Kur’an-ı Kerim’dir. Peygamberimize bahşedilen mucizelerden biri de
İsra ve Mirac mucizesidir. “Gece yürüyüşü” manasına gelen “İsra”,
peygamberimizin Recep ayının 27. gecesi bulunduğu şehir olan Mekke’den Müslümanların
ilk kıblesi olan Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya götürülmesidir. “Yükselme”
anlamına gelen “Mirac” ise peygamberimizin Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’dan
Allah’ın katına yükseltilmesidir. İsra suresinin ilk ayetinde Allah; “Kendisine
ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece
Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren
Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” buyurmaktadır.
Ayetten de açık bir şekilde anlaşıldığı üzere, peygamberimiz bir gece Mekke’den
Kudüs’e Allah’ın izniyle götürülmüştür. İsra hadisesi Kur'an’-ı Kerim’de açıkça
belirtildiği halde mirac hadisesi ise Kur’an-ı Kerim’de yer almamaktadır. Fakat
peygamberimizden rivayet edilen birçok hadis-i şerifte mirac hadisesinden ve
yaşananlardan bahsedilmektedir. Rivayetlerde bu gecede peygamberimize verilen üç önemli şeyden bahsedilmektedir. Bunlar;
·
Beş vakit namazın farz kılınışı
·
Bakara sûresinin son iki ayetinin
vahyedilmesi (Halk arasında “amenerrasulü” diye bilinen ayetler)
·
Peygamberimizin ümmeti olup Allah’a şirk
koşmayanların büyük günahlarının affedileceği. (Müslim, İman, 279)
İslam
kelamında tartışma konusu olmuş olan bir konu da miracın nasıl
gerçekleştiğidir. Bazı âlimler miracın ruhen gerçekleştiğini iddia ederken bazı
âlimler ise miracın bedenen gerçekleştiğini iddia etmektedirler. Ekser
kahiriyetin görüşü ise miracın bedenen gerçekleştiği yönündedir. Son dönemde
bazı düşünürlerin miracı kabul etmeyen görüşlerine ise kesinlikle
katılmamaktayız. Çünkü tevatür derecesinde nesillerden nesillere aktarılmış bir
hadisenin reddi hiç de mantıklı gelmemektedir.
Peki,
“İsra” ve “Mirac” neden gerçekleşti? Bunun bir gerekçesi var mıydı veya buna
benzer bir hadiseyi daha önceden yaşayan kimse var mıdır? İsra ve mirac
hadisesi hicretten on altı ay kadar önce peygamberimizin eşi ve en büyük
destekçisi olan Hz. Hatice ile peygamberimizi küçüklüğünden itibaren kollayan,
onu büyüten amcası Ebu Talib’in vefat ettiği yıl olan ve hüzün yılı diye
adlandırılan yıl gerçekleşmiştir. Aynı zamanda bu yıllar Müslümanlara müşrikler
tarafından boykotun gerçekleştirildiği ve Müslümanların müşriklerin yoğun
tecavüzlerine ve tecritlerine maruz kaldıkları yıllardır. Peygamberimizin çok
bunaldığı ve kendini belki de yalnız hissettiği bir dönemde isra ve mirac
hadisesinin gerçekleşmesi genel olarak peygamberimizin Allah tarafından teselli
edilmesi ve yalnız bırakılmadığının ona hissettirilmesi olarak yorumlanmıştır.
Tabi ki, bu hadisenin neden gerçekleştiğini en iyi bilecek olan Allah’tır.
Miraca benzer bir hadiseyi daha önceden herhangi bir peygamberin veya kişinin
yaşayıp yaşamadığı hakkında net bir bilgi sahibi değiliz. Allah ile konuşan
peygamberlerin olduğu bilinse de (Hz. İbrahim, Hz. Musa gibi) mirac gibi bir
olayı yaşamış Allah’ın katına yükselmiş bir peygamberin olduğu bilgisine sahip
değiliz.
Mirac Kandili gecesine
özel bir ibadet şekli olmadığı gibi böyle bir gecenin peygamberimiz tarafından
kutlandığına dair de elimizde hiçbir bilgi yoktur. Âlimlerin genel ittifakı
diğer kandillerde olduğu gibi Mirac Kandili’nin de sonraki dönemlerde
kutlanmaya başlandığı ve özellikle de Osmanlılar döneminde cami minarelerine bu
gecelerde kandiller asıldığından toplumda kandil geceleri diye anıldığı
yönündedir. Osmanlı döneminde mirac gecesinde okunan “miraciyeler” de artık
günümüzde unutulmaya yüz tutmuş görülmektedir. Genel itibarıyla Kur’an-ı Kerim
ve mevlid okunarak, ilahi ve tesbihatlarla kutlanan günümüzdeki kandil
gecelerinde yapılmış olan bu uygulamalar peygamberimizden sonra türetilmiş olsa
da bidat-ı hasene (güzel bidat) olarak değerlendirilmektedi