29 Eylül 2023 Cuma

40

Kırk sayısı Kur'an-ı Kerim'de dört tane ayette geçmektedir. Bakara Suresi'nin 51. ayetinde, Araf Suresi'nin 142.ayetinde, Maide Suresi'nin 26. ayetinde ve Ahkaf Suresi'nin 15. ayetinde kırk sayısı yer almaktadır.

Bu ayetlerin içeriklerine bakıldığında Bakara Suresi'nin 51. ve Araf Suresi'nin 142. ayetinde Hz. Musa'nın Sina'da kaldığı gece sayısı, Maide Suresi'nin 26. ayetinde İsrailoğulları'nın çölde avare bir şekilde dolandıkları yıl sayısı ve Ahkaf Suresi'nin 15. ayetinde de insanın olgunluk yaşına işaret edilirken kırk sayısının kullanıldığını görmekteyiz. 

Ahkaf Suresi'nin 15. ayetinde "...Nihayet çocuk olgunluğuna ulaşıp kırk yaşına girince..." şeklindeki ifade kırk yaşın insanın olgunluk dönemi olduğunu vurgulamaktadır. Ayette bahsedilen kırk yaşın ay takvimi hesabına göre olduğu varsayılırsa şu anki kullandığımız ve güneş takvimine göre hesaplanan resmî takvim olarak kullandığımız miladî takvime göre bu yaş otuz dokuza yakın bir yaşa tekabül edecektir.  Ayette belirtilen belirtilen olgunluğun zihnen mi, bedenen mi yoksa her ikisi de mi olduğunu bilemiyoruz ama insanların birçoğu da kırk yaşın hayatın çok önemli bir dönüm noktası olduğunu kabul eder. Bu kabulü kültür ve medeniyetimizin en önemli bilgi ve kültür aktarım araçlarından olan atasözü ve deyimlerimizde de görmemiz mümkün. Kırkından sonra at olup da kuyruk mu sallayacak, kırkından sonra azanı teneşir paklar, kırkından sonra azmak, kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar, kırkından sonra saz çalmak, kırk yıl kıran olmuş eceli gelen ölmüş gibi deyim ve atasözleri, bebeklerin kırkının çıkarılması, ölünün ardından kırkına okunması gibi bazı yapılagelen eylemler de kırk sayısının toplumumuzda farklı bir yeri olduğunu göstermektedir.

Kırk yaşın özellikle erkeklerin hayatlarında çok önemli kırılmaların olabileceği bir yaş olduğunu ifade eden psikologlar bazı erkeklerin "kırk yaş sendromu" diye ifade edilen bir nevi psikolojik buhran dönemlerinin de kırklı yaşlarda olabileceğini ifade etmekteler. Doğumundan itibaren kırklı yaşlara kadar yaşadığı süre kadar sonrasında yaşayamayabileceğinin farkına varan birey, kırklı yaşlarda iç sorgulamalara ve iç hesaplaşmalara başlayabilmekte. Bedeniyle ilgili değişimlere veya baş göstermeye başlayan hastalıklara karşı göstereceği tepkiler de bazı bireylerde buhranlara sebebiyet verebilmekte.

Hayatlarında büyük değişimler yaşayan bazı meşhurların da hayatlarındaki bu büyük değişimleri otuzlu yaşların ortalarından itibaren veya kırklı yaşlarda yaşadıklarını görmekteyiz. Sultan'üş Şüara lakaplı büyük şair, düşünce ve aksiyon adamı Necip Fazıl Kısakürek İslamî bir yaşantıya meylettiği dönemlerde otuzlu yaşların ortalarındadır. Günümüzde yaşayan en büyük şairlerden İsmet Özel hayatındaki büyük değişimi yaşadığında otuzlu yaşların başlarındadır. Sanatçı Engin Noyan İslam'a yöneldiğinde kırklı yaşlardaydı. Ünlü oyuncu ve musikişinas Ahmet Özhan dine meyletmiş bir hayatı otuzlu yaşlardayken tercih etti. Eski manken ve oyuncu Yaşar Alptekin daha dindar bir yaşamı tercih ettiğinde kırklı yaşlarda, oyuncu Gamze Özçelik ise tesettüre büründüğünde otuzlu yaşların ortalarındadır. Tabi ki hayatlarında İslamî bir dönüşüm yaşayan her birey otuzlu veya kırklı yaşlardayken bu değişimi yaşamadı. Fakat otuzlu ve kırklı yaşlarda olan bu değişimler dikkate şayandır. Peki, tam tersi dönüşümler olmamış mıdır bu yaşlarda? Muhakkak olmuştur ve olmaktadır. Tesettürlü bir yaşamı çocukluğundan itibaren sürdüren bazı kadınların bu yaşlarda tesettürü bıraktıklarını, öncesinde muhafazakar veya mazbut bir yaşam süren bazı erkeklerin bu yaşlarda içkiye veya uygunsuz bazı ortamlara alıştıklarını da görebilmekteyiz. 

Peygamberlerin ekserisinin peygamberlikle görevlendirildiklerinde kırklı yaşlarda olduklarının rivayet edilmesi ve peygamberimize de risalet görevinin kırk yaşında iken verilmesi de dikkat çekicidir. Ahkaf Suresi'nin 15. ayetinde belirtilen "...Nihayet çocuk olgunluğuna ulaşıp kırk yaşına girince..." ifadesiyle peygamberimize kırk yaşındayken risalet görevinin verilmesi de paralel olarak değerlendirilebilir. Peygamberlik gibi ağır bir vazifenin  verileceği kişinin de muhakkak olgun bir kişiliğe sahip olması gereklidir. Aksi takdirde risalet görevini yerine getiremeyecektir. Allah'ın böylesi bir görevi ehil olmayan birine vermesi tahayyül dahi edilemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder