1 Ekim 2016 Cumartesi

Geç Kalmış Bir Yazı: Dayım İbrahim Kartal

İki yılı geçmiş Hakka yürüyeli... Daha öncesinde bir şeyler yazmalıydım hakkında belki ama nasip işte, bugüneymiş demek ki...
İbrahim Kartal, Prof. Dr. İbrahim Kartal... Rahmetli dayım... Her zaman ünvanı kendinden sonra geldi. Hiçbir zaman unvanı isminin önüne geçemedi. Bazen elinde fışkın çubuk (ince uzun fındık dalı) tarlaya hayvan kovalayacak kadar doğal, bazen ise traktör sırtında fındık tarlasında çalışıyorken... Her zaman doğaldı. Kimseye yüksekten bakmazdı. Hiçbir zaman "ne oldum delisi" olmadı, olamazdı da zaten. Öyle bir şey görmemişti de ailesinden. Fakirlik içinde bir aileye doğmuş, yıllarca fakirlik içerisinde okumuş, okuldan arta kalan boş zamanlarında hep çalışmış. Sıradan insanlarla arkadaşlık kuran, onların fikirlerine değer veren ve ne kadar cahilane de olsa söylenenler onları kırmadan dinleyen biri. Oturduğu, sohbet ettiği ortamlarda asla unvanıyla konuşmayan bir adam, herkes gibi, halktan biriydi.
Aynı zamanda çocukluğumun da en önemli simalarındandı dayım. Çocukluğumuza ait ne kadar fotoğraf varsa neredeyse hepsi onun çekimi. Evinde bulunan kütüphanesi gibi bir kütüphanem olsun hayal ederdim çocukken hep. Satrançla bizi ilk defa tanıştıran ve yine ilk yüzme hocamdı da aynı zamanda dayım. Kütüphanesinden okumamız içi verdiği kitaplar millî ve manevî alt yapımızı inşa etmiş aslında bizler farkına varmadan. Kendisi de çok severdi okumayı, hem okur hem de bizleri okumaya sevk ederdi. Bilgisayarı ilk gördüğüm ve ilk tuşlarına dokunduğum yer de yine dayımın yanıydı. Heyecanla anlatırdı, öğretmeye uğraşırdı... Ve bir de çalışırken hatırlarım dayımı sürekli... Masasında teksir kağıtları üzerine anlamadığım bazı şekiller çizer ve formüller yazardı sürekli. Sürekli yazardı, sürekli...
Otuz yıla yakın bir süre görev yaptığı Ondokuzmayıs Üniversitesi'ne Çarşamba Kavakdibi mevkiinden her gün gidiş geliş yaptı dayım. Her gün en az 115 km. İlk yıllarında Terme Belediyesi'nin eski uzun halk otobüsleriyle, sonraları ise kendi özel aracıyla, yıllarca. Çekilecek şey değildi ama yıllarca o yolların kahrını çekti dayım. Aracıyla neredeyse hiç tek gidip gelmedi. Kah yoldan aldığı bir öğrenciyi götürdü okuluna kadar, kah Tıp Fakültesi Hastanesi'ne veya Samsun'a gitmesi gereken bir yakını veya komşusunu götürdü, getirdi beraberinde. Yılları yollarda geçtiği halde ciddi tek bir trafik kazası dahi olmayan dayım, dut dökmek için çıktığı dut ağacından düştü ve üç gün hastanede süren yaşam mücadelesinden sonra çoklu organ yetmezliğinden vefat etti. Tarımı, ziraatı, hayvan beslemeyi çok seven dayım yine doğada iken vefat etti. Yani mutlu olduğu yerde...
Dini bütün bir insandı dayım. Dindar kimliği uzun yıllar profesörlük unvanını almasına engel olsa da o asla ikiyüzlü davranmadı, kimselere yalakalık peşinde olmadı. Dindarların kamuda linçe maruz kaldığı 28 Şubatın o soğuk günlerinde, öğrencisi olan bir arkadaşımın sözlerini hiç unutamam. Demişti ki: "Dayın kimseyi umursamıyor. Paçalarını sıvayıp terliklerini giyiyor ayağına ve havlusunu omzuna atıp abdestini almaya gidiyor." Bu tavrı onun yılarca profesör olamamasına mal olsa da o bu duruşundan asla taviz vermedi. Dindar kimliğini hem korudu.
Vefat ettiğinde Ondokuzmayıs Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü Genel Fizik Anabilim Dalı Başkanı'ydı dayım. Ben dahi Anabilim Dalı Başkanı olduğunu vefat ettiğinde öğrendim. Kendinden bahsetmeyi sevmezdi, kendini övmekten hiç hazzetmezdi dayım. Çok mütevazı ve canayakındı. Küçükle küçük olur ve küçükken anlattığımız şeyleri dahi uzun uzun dinlerdi. Herkes gibi yaşadığı bu hayattan sıradan bir insan gibi geçti dayım. Nur içinde yatsın. Allah rahmet eylesin.

Çarşamba Talle Ve Yer Isimlaa (Çarşamba Tarla Ve Yer Isimleri)

Sosyal medya aracılığıyla bir süredir takip ettiğim biri var. Adı Selahattin Aydın. Sosyal medyada Çarsamba şivesi ile yapmış olduğu canlandırma ve parodileriyle tanıdık onu. Daha sonra çekimleri Çarşamba'da yapılan ve başrollerinde Sadi Celil Cengiz'in oynadığı 'Olaylar Olaylar' adlı filmde gördük onu.
Sosyal medyada Çarşambalılardan çok ciddi bir takipçi kitlesi olan Selahattin Aydın, geçenlerde enteresan bir fikir attı ortaya ve takipçilerinden köylerinde bildikleri tarla ve yer isimlerini yazmalarını istedi. 2800'ün üzerinde yorumun yapıldığı paylaşım takipçileri tarafından yoğun ilgi gördü. Çok komik isimlerin de yer aldığı tarla ve yer isimlerinden bazıları şöyle:
Pıtırak Guyusu (Pıtırak otu kuyusu)
Bit Tallesi (Bit Tarlası)
Kelemlik (Beyaz Lahana Tarlası)
Bahçalık (Bahçelik)
Kirezlik (Kirazlık)
İbramın hoolu (İbrahim'in Avlusu)
Gızıl Aaçlık (Kızıl Ağaçlık)
Çay
Müftü Puvarı (Müftü Su Kuyusu)
Ganer Sırtı (Kanal Sırtı)
At Tepesi
Habbe Garının Yeri (Habibe Kadının Yeri)
Telli Horu (Telli Hayvan Otlak Alanı)
Gadı Yellaa (Kadı Yerleri)
Şıflar (Şeyhler)
Dede Garaaç (Dede Karaağaç)
Goca Talle (Büyük Tarla)
Diimen Yanı (Değirmen Yanı)
Göl Horu (Göl Hayvan Otlak Alanı)
Tepe Talle (Tepe Tarla)
Horug.tü (Hayvan Otlak Alanı Dibi)
Gayadibi (Kaya Dibi)
Şefketten Alınan Yer (Şevketten Alınan Yer)
Hambar Yeri
Alacalık
Sakar Talle
Altın Küp
Haccegilin Yella (Haticelerin Yerleri)
Gavur Tallesi (Gavur Tarlası)
Muradın Gazduu Yer (Murat'ın Kazdığı Yer)
Harman Yanı
Uvazlık (Üvezlik)
Töngellan Holu (Töngellerin Avlusu)
Datlu Puvar (Tatlı Su Kuyusu)
Hark Gıyısı (Ark Kıyısı)
Aligilin Puvar (Alilerin Su Kuyusu)
Beyaa Talle (Bu Taraftaki Tarla)
İsiin Çooşun Yeri (Hüseyin Çavuşun Yeri)
Hayursuz Talle (Hayırsız Tarla)
Googalık (Su Kuyusundan Su Çekmek İçin Kullanılan Bakraçın Ucuna Bağlandığı Büyük Ağaç Dalı)
Gıruk Fıraktu (Kırık Bahçe Çiti)
Kel Memedin Yeri (Kel Mehmet'in Yeri)
Gaan Altı (Karın Altı)
Tallecük (Tarlacık)
 Kör Osmanın Döllanin Yeri (Kör Osman'ın Çocuklarının Yeri)
Gorganlılan Yellaa (Korganlıların Yerleri)

Cemaat Ve Tarikatlar

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kamuoyunda tartışılan konulardan bir tanesi de cemaat ve tarikatların konumu oldu. Bazı kişiler nerdeyse cemaat ve tarikatsız İslam düşünülemez noktasında konuşmalar yapıp, yazılar yazarken bazıları ise cemaat ve tarikatlara özellikle darbe girişimi sonrası daha bir ihtiyatla yaklaşıyor. Tabi ki bu tartışmanın en önemli sebebi din kisvesine bürünmüş, din adına, Allah adına insanları aldatan, insanları sömüren FETÖ.
Neredeyse sahabe dönemine kadar giden İslam'daki klikleşmeler günümüzde de varlıklarını sürdürmekte. Akılcılar ve gelenekçiler diye niteleyebileceğimiz iki ana akım olan Ehl-i Rey ve Ehl-i Hadis ekollernin yansımalarını günümüzde hala görmekteyiz. Bu iki ana klikten günümüze kadar birçok yorum türedi. Bu grupların bazıları sadece tarihin sayfalarında kendilerine yer bulabiliyorken bazıları ise günümüzde de halen varlıklarını değişmiş ve dönüşmüş  dahi olsalar devam ettirebilmekte. Bu klikler içinde oluşup başkalaşmış veya bu kliklerin haricinde oluşmuş ve şu an İslam dışı kabul edilebilecek bazı akımlardan dahi söz edilebilmektedir ki Bahailik ve Kadıyanilik gibi bazı akımlar bunlara örneklik teşkil edebilir.
Peki, yıllar içerisinde günümüze gelene kadar tarikat ve cemaatlerin mensubu bulundukları dinin akidesi ve devletlerine karşı tutumları nasıl oldu? Esasında bu soruya cevap verebilmek çok zor. Fakat İslam akidesine muarız bazı anlayış ve ritüelleri olan birçok yapının o zamanın siyasi idareleri tarafından takip altında tutuldukları ve hatta bazılarının müesseselerinin kapatılarak faaliyetlerine son verildiği bilinen bir gerçektir. Yine devlet işlerine müdahele etmeye çalışan veya devlet kadrolarındaki müntesiplerine gizli görevler vererek onları siyasi otoriteye karşı faaliyetlere yönlendirmeye çalışan tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerinin durdurulduğu ve bu yapılara öncülük edenlerin de en ağır şekilde cezalandırıldıkları da yine tarihi bir vakıadır.
Peki, ya günümüzdeki durum nasıl? Cumhuriyetin ilk yıllarında tekke ve zaviyeler kapatılarak tarikat şeyh ve mürşitleri yaptıkları tüm faaliyetlerden el çektirilmiş ve bu kişilerin kullandıkları bazı ünvanları kullanmaları yasaklanmıştır. Hem toplumsal itibarları zedelenen hem de işsiz güçsüz kalan bu kişilerin geçim noktasında dahi sıkıntı çektikleri de meselenin diğer bir yönü. Fakat devlet tarafından yasaklanan bu yapıların birçoğunun faaliyetlerini merdiven altı devam ettirmeye çalıtıkları da bilinmektedir. İnsanlar doğuştan getirdikleri din duygusunu tatmin edebilmek için yine mekan arayışında oldular. Devlet eliyle vatandaşa ve vatandaşın kendi eliyle devletin okuluna gönderdiği çocuklarına sağlıklı bir din eğitimi verilmediği gibi bir de bu dönemde vatandaşın dindarlığını küçümseyen ve vatandaşın inançlarıyla alay edenler türedi. Artık devletin denetiminden çıkmış ve merdiven altı olmuş tarikat ve cemaatlerin önderi olduğunu iddia eden bazı kişiler insanların dini duygularından istifade ederek insanları sömürmüş, insanları istismar etmişler ve devlet sağlıklı bir din eğitimi vererek vatandaşının din eğitimi alma ihtiyacını karşılamadığı veya karşılayamadığı için zımnen bazı sahtekarların türemesine sebebiyet vermiştir.
Peki, şimdi ne yapılmalı? Cemaat ve tarikatların gerekli olup oladığını tartışacak degiliz fakat bakkal dükkanı açmak için dahi kaç yerden izinlerin alındığı bir memlekette cemaat ve tarikat yapılanmalarının eski ismi tekke ve zaviye olan ve moderniteye ayak uydurmuş şekliyle vakıf ve derneklerinin denetiminin artırılması ve belki dini amaçlarla kurulmuş vakıf ve derneklere farklı bir statü verilerek diğer dernekler gibi sadece şekil yönünden değil de insanlara va'z ettikleri dini anlayış yönünden de denetlenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Ayrıca memleketimizin din işlerinden sorumlu kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da cemaat ve tarikat yapılarının izlenmesinde ve denetlenmesinde daha aktif görev alması sağlanabilmelidir. İslam akidesine uymayan bazı davranış ve ritüeller sergileyen yapıların faaliyetlerine son verilmesinin, din adına, Allah adına insanların aldatılmasının önüne geçeceği kanaatindeyiz.

Allah Rızası Anonim Şirketi

Anadolu'nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında tasavvufun ve tasavvufî ekollerin çok önemli katkıları olmuştur. Yazılı kaynağın sınırlı olduğu ve genelde kulaktan kulağa veya bir hocanın dizinin dibinde onun bildiklerini talebesine aktarmasıyla devam eden gelenek, tekkelerde yıllarca devam etti. Yazılı eserlerin çoğalmasıyla eğitim tekkelerden, medreselere sonrasında ise okullara evrildi. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ise tekkelerin kapatılmasıylaTürkiye'de tabir yerindeyse merdiven altına inen tasavvufî eğitim başkalaştı ve hatta bazı kendinin tasavvufî yapı olduğunu iddia eden yapılarca İslam'ın temel akidelerine dahi muhalif bazı görüşleri savunabildi ve hatta yaşayabildi. Gelinen süreci Türkiye'nin en önemli Tasavvuf Tarihçilerinden biri olan Uludağ Üniversitesi İlahiyat FakültesiÖğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kara durumu "Türkiye'deki şeyhlerin yüzde doksanı şeyh değil" diyerek özetliyor.
Ülkemizin içinden geçtiği bu zor ve zorlu süreçte "yanlış din telakkisi" ve "Allah rızası" bazı kişileri ülkenin meşru hükümetini devirmeye dahi yöneltebiliyor ve bu ameliyenin dahi dinî kılıfını hazırlattırabiliyor. Fethullah Gülen'in önderliğindeki yapı hizmet hareketinden, cemaat veya cemiyetten terör faaliyetleri gerçekleştirebilecek bir örgüte dönüşebildi ve örgütün yapmış olduğu faaliyetler de hala mensuplarına "Allah Rızası" adı altında takdim edilmekte.
Peki, bu örgütü kötü kılan sadece darbe teşebbüslerinin olması mı? Ya İslam akidesine uymayan bazı görüş ve fikirleri? Akla şu da gelebilir tabi... Başka İslam akidesine muhalif fikirleri savunan ve toplumda giderek yayılım alanı bulan başka yapılar yok mu? Cavap: Yok değil, çok. Peki, bu yapıların yarın bir gün FETÖ'nün yaptığına benzer kalkışmalar içinde olmayacakları ne malum? Kendi tasavvufî önderlerini, şeyhlerini, hocalarını, hocaefendilerini diğer bütün hocaların üstünde gören ve hatta özellikle İlahiyat eğitimi almış hocaları hoca dahi kabul etmeyen, Diyanet İşleri Başkanlığı'na ve diyanet mensuplarına her zaman şüpheyle yaklaşan ve kendilerinin tasavvuf yolunda olduklarını söyleyenlerin liderlerinin çoğunun ortak iddiası, peygamberimizle sürekli irtibat halinde oldukları, mutat olarak peygamberimizle rüya yoluyla görüşmeleri, istişare etmeleri. Tabi, bu görüşmelerin kanıtlanabilir bir tarafı yok. Zaten tasavvuf yolunda ilerleyebilmenin yolu da "Gassalın önündeki meyyit gibi olmak" olduğundan önderini, şeyhini, hocanı, hocaefendini sorgulayamazsın, acaba diyemezsin.
İçinden geçmekte olduğumuz bu süreçte Türkiye'ye kazandıracak en önemli hamle "Allah Rızası Anonim Şirketleri"ni ortadan kaldırmak ve bu yapıların insanımızı sömürmesinin önüne geçmek olacaktır. İnsanımıza itikadî noktada büyük zararları olan bu yapıların insanları "Allah ile aldatma"larına izin verilmemelidir. "Bu zamana kadar yapmış oldukları güzel faaliyetler var" düşüncesiyle hep iyi niyetlerle yaklaşılan bir yapının insanlar ve devlet üzerinde yaptığı bu büyük tahribat düşünüldüğünde buna benzer tek adamcı ve ağzından çıkan her sözün neredeyse ayet kabilinden karşılandığı kişilerin önderliğindeki grupların daha dikkatle takip edilmesi gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu grupların devlet içerisine sızmalarını önleme noktasında daha dikkatli davranılmalıdır. İnsanın fıtrî bir ihtiyacı olan din duygusu tatmin de devlet eliyle devlet okullarında İslam'ın özüne ve hakikatine uygun şekilde verilebilmelidir. Yoksa daha önceki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi yeni paralel yapılar kapıdadır.