Diyanet İşleri Başkanlığı'nı ülkemizin tüm camilerinden
okutturduğu Cuma Namazı hutbesi dolayısıyla tebrik ederek yazıma başlamak
istiyorum. 3 Şubat Cuma günü ülkenin her yerindeki camilerin minberlerinden insanlara,
evliliğin öneminden bahsedildi. Genelde çokta suya sabuna dokunmadan genel
ifadelerle geçiştirilen hutbeler gibi değildi bu seferki hutbe. Hedefi tam
gören ve konumu tam belirleyen bir hutbeydi.
Hutbede
evlilik kurumunun ne denli önemli bir kurum olduğundan bahsedildikten sonra
televizyonlarda yayınlanan televizyon programı, dizi veya filmlerde insanlara
evlilik dışı ilişkilerin özendirildiğinden ve hatta evlendirme programı adı
altında yapılan programların evlilik müessesesini istismar ettiği ve
itibarsızlaştırdığından bahsedildi. Ayrıca bazı televizyon dizileri ve
filmlerindeki evlilik dışı ilişkiler, ihanet, nikahsız birlikteliğin
özendirilmesi gibi meselelere hutbede değinilmesi takdire şayandı. Ayrıca
hutbede verilen 2015 yılına ait evlenme, boşanma ve boşanmalar dolayısıyla anne
sevgisinden veya baba şefkatinden mahrum kalan çocukların da sayılarının
istatistiksel olarak verilmesinin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Toplumun güncelinde
olan veya toplumu olumsuz olarak yönlendirmesi kati olan bu tür programlara hutbede
yer verilmesinin bazı kesimler tarafından eleştirilebileceğini de biliyorum.
Ama unutmamak gerekir ki, hutbenin ruhuna uygun olanı toplumun güncelinin
hutbelere taşınabilmesidir. O nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri
Genel Müdürlüğü'nü bu hutbe dolayısıyla tekraren tebrik ediyor ve toplumun
günceline hitap eden hutbelerin sayılarının artarak devamını diliyorum.
Tabi ki,
toplumu ifsat eden veya kötüye yönlendiren programlar hutbede belirtilenlerle
sınırlı değil. Birçok film veya programda subliminal mesajların verildiği veya
insanların bilinçaltına atıflar yapan 25. Kare meselesini artık bilmeyen de
kalmadı zannediyorum. Bu şekilde insanların algıları yönlendirilebiliyor veya
insanlar herhangi bir ürün veya markaya yönlendirilebiliyorlar. Ayrıca
insanların bilinçaltlarına şiddet eğilimlerinden, pornografiye kadar birçok
gizli mesajın bu yöntemlerle gönderilebildiğini biliyoruz. Çocuklarımızın
dikkatle izlediği çizgi filmlerden tutun da reklamlara, televizyon dizilerine
veya çeşitli görsellere varana kadar bilinçaltımıza gönderilen bu gizli
mesajların ne olduğunu dahi maalesef fark edemiyoruz.
Peki,
vatandaş olarak bize düşen nedir? Öncelikli olarak televizyon yoluyla evimize
giren bilginin denetiminin biz de olması şarttır. Peki, bu nasıl olacak? Seçici
davranmakla olacak tabi ki. Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de Hucurat Suresi'nin
6. Ayetinde "Ey iman edenler! Size bir
fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza
pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın." buyurmaktadır. O
nedenle öncelikle fasık olan yollardan gelen bilgilere çok dikkat etmek
gerekmekte. Her kanalı veya her programı, diziyi, filmi sorgulamaksızın izlemek
veya takip etmek yerine seçici olmak gerekmekte. Ayrıca hoşumuza gitmeyen veya
toplumu ifsat ettiğini, insanları olumsuz etkilediğini düşündüğümüz film,
program veya dizileri muhakkak RTÜK şikayet hattına şikayet etmeliyiz. 444 1
178 nolu telefon arandığında karşınıza daha önceden teyp kaydı çıkmakta iken şu
an ise çağrı merkezi operatörleri çıkmakta ve operatörler tarafından
şikayetleriniz kayda alınmakta ve telefonunuza hemen "şu kayıt numarası
ile şikayetiniz alınmıştır" şeklinde bir mesaj gelmektedir. Peygamber
efendimiz bir kötülük gördüğümüzde izleyeceğimiz yolu bizlere şu şekilde
göstermiştir. "Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle
düzeltsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse, kalbiyle
buğzetsin (kalben karşı koysun). Bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, Îmân,
78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.)" O nedenle elimizden gelen, bu hattı arayarak
şikayette bulunmaksa en azından bunu yapmalıyız. "Ya, sadece benim
şikayetimden ne olur?" diye de düşünülmemeli. Unutulmamalıdır ki, bütün
çoklar birlerden oluşur. O birleri de meydana getirecek olanlar bizleriz. O
nedenle herkes üzerine düşeni yapmalı, sonra konuşmalı.