28 Kasım 2017 Salı

Mevlid-i Nebi Haftası ve Peygamberimizin Örnekliği

            Peygamberimizin dünyaya gelişlerinin anısına kutlanması gelenek halini almış olan bir Mevlid Kandili'ne daha ulaştık. Bu yıl "Mevlid-i Nebi Haftası" adıyla değişik etkinliklerle kutlanacak olan hafta münasebetiyle peygamberimiz, insanların gündeminde bir haftalığına da olsa daha fazla yer edinecek. Bu etkinliklerin peygamberimizin insanlar tarafından tanınmasında önemli katkılarının olacağı muhakkaktır. Bu etkinliklerin abartıya kaçmadan ve peygamberimizi olduğu gibi tanıtan programlar olarak icra edilmesi çok mühim.
            Peygamberimizin kısmen de olsa daha fazla tanınmasına vesile olacağını düşündüğümüz bu günlerde bizler de peygamberimizin örnekliği üzerine birkaç söz etmek istiyoruz. Kur'an-ı Kerim'inde Allah'ın "üsve-i hasene" yani "en güzel örnek" olarak tanımladığı peygamberimizin hayatında, biz ümmeti için çok güzel paylar vardır. Peygamberimizin hayatındaki bu paylardan hissedar olmak için öncelikli olarak peygamberimizi tanımamız gerekli. Çünkü tanınmayan birinin örnek alınması mümkün değildir. Peygamberimizi örnek almak demek de onun yaptıklarını taklit etmek değildir. Zira taklit taassuba, taassup da radikalizme götürür. O nedenle içinde bilinçli bir eylemin varlığını da saklayan örnek almanın, taklitten çok uzak olduğu unutulmamalıdır.
            Allah'ın "üsve-i hasene" diye nitelediği peygamberimizi örnek almak için onu tanımak gerekli demiştik. Peki peygamberimizi örnek almak demek ne demektir?
Peygamberimizi örnek almak demek; Güvenilir olmak demektir. Zira peygamber olmazdan evvel bile insanlar peygamberimizi Muhammed'ül Emin (Güvenilir Muhammed) diye isimlendirmişlerdi.
Peygamberimizi örnek almak demek; Affedici olmak demektir. Mekke fethedildiği zaman kendine türlü işkenceler yapan ve sahabesiyle beraber onu memleketi Mekke'den çıkaran müşrikleri affetmişti.
Peygamberimizi örnek almak demek; Merhametli olmak demektir. Taif'e İslam'ı anlatmak için gittiğinde çocuklara taşlatıldığı ve vücudunun değişik yerlerinden yaralandığı halde Taifli'lere beddua dahi etmemiş ve onların helak edebileceği teklifinde bulunan Cebrail'in (as) teklifini de geri çevirmiştir.
Peygamberimizi örnek almak demek; Hoşgörülü olmak demektir. Bedevilerden biri gelip de Mescid-i Nebi'nin kenarına bevledince sahabesinden, bedeviye tepki gösterilmemesini isteyerek bevlettiği yerin bir kova suyla temizlenmesini istemiştir.
Peygamberimizi örnek almak demek; Sözünde durmak demektir. Hudeybiye Barışı imzalandığında anlaşmanın maddelerinden biri de Mekkeli'lerden hiç biri -Müslüman olsalar dahi- Medine'ye alınmayacaklardı. Ebu Cendel Medine'ye geldiğinde Rasulullah Ebu Cendel'in Müslüman olmasına rağmen anlaşmanın hükümlerini çiğnememek için onu Medine'ye almamıştır.
Peygamberimizi örnek almak demek; Cömert olmak demektir. Peygamberimize bir sepet hurma hediye olarak gelecek olsa hemen o sepeti oracıkta bulunan kişilere dağıttırırdı.
Peygamberimizi örnek almak demek; Alçakgönüllü olmak demektir. Bir adam peygamberimizin karşısına gelmiş ve tir tir titriyordu. Peygamberimiz ona "Korkmana gerek yok, ben kral değilim. Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum…" demişti.
Peygamberimizi örnek almak demek; Çalışkan olmak demek, kendi yapabileceğin bir işi kolay kolay başkasına buyurmamaktır.
Peygamberimizi örnek almak demek; Dosdoğru olmak demektir. "Şu tepenin ardında bir ordu var desem, bana inanır mısınız?" diye sorduğunda orada bulunan tüm insanlar "Elbette, sana inanırız. Sen emin bir kişisin." demişlerdi.
Peygamberimizi örnek almak demek; Adaletli olmak demektir. "Hırsızlık yapan kızım Fatıma dahi olsa onun da elini keserdim." buyuruyor Allah'ın Rasulü.
Peygamberimizi örnek almak demek; Vefakar olmak demektir. Yıllar sonra bile kendini yetiştiren amcası Ebu Talip'in eşi Fatma'yı gözleri nemli ve "O benim ikinci annemdi." diye anmıştı.
       Hayatından daha birçok güzel hasletin sıralanabileceği peygamberimizin hayatını öğrenmek, onu anlamak, onun hayatına benzer bir hayat yaşayabilmek dualarımla...

       Kandilimiz mübarek olsun.

2 Kasım 2017 Perşembe

Hız ve Haz Çağının Popüler Akımı: Deizm

Hız ve haz çağı diye de tanımlanan modern çağın en önemli problemlerinden biri inançla ilgili herhalde. Sadece ülkemizde değil dünyanın pek çok yerinde karşılaşılan bu problem esasında toplumların kökünü dinamitlemeye aday. İnsanlığın yüzyıllardır oluşturduğu kültür ve medeniyet birikimini de ciddi şekilde tehdidi altında bulunduran bu probleme henüz tam olarak bir çözüm de üretilebilmiş gibi gözükmüyor. Bu manada toplumların kültürlerini eriten baskın kültürlerin varlığı gözlemlenebildiği gibi inanç noktasında da insanlar arasında değişik akımların varlığı da son zamanlarda daha görünür hale gelmekte.
Hiçbir yaratıcı kuvvetin olmadığını düşünen ve inançsızlık anlamına gelen ateizm toplumda genel olarak bilinirken, deizm akımı ise pek fazlaca bilinmemekte. Batılıların "emekli tanrı anlayışı" diye de tarif ettikleri deizm anlayışına göre tüm evrenin bir yaratıcısı vardır fakat tüm evreni var eden yaratıcı evrenin ve içerisindekilerin hiçbir şeyine karışmamakta ve her şey sebep sonuç dairesi içerisinde determine bir şekilde devam etmektedir. Kainat yaratıldığında, kurmalı saatin kurulması gibi yaratıcı tarafından belli bir süreye kadar var olmak üzere kainat yaratılmış ve saatin durması gibi zaman bittiğinde de kainat yok olacaktır.
Bir yaratıcının var olduğunu inkar edemeyen fakat tabir yerindeyse "mümkünse benim işime karışmasın" gibi bir hezeyana kapılmış bu akımın tarifi belki de Kur'an-ı Kerim'de Furkan Suresinin 43. ayetinde kendi hevasını yani nefsinin isteklerini ilahlaştıranlar diye tarif edilenlerden. Kainatı görüp, içindekileri ve tüm mevcudatı görüp bir yaratıcısız bunlar olamaz diye düşünerek zorlamayla da olsa bir yaratıcı fikrine sahip olan bu akım "canım ne isterse onu yapacağım, keyfim nasıl isterse ona göre yaşayacağım"ı yani kendi heva ve isteklerini kendine din edinmiş görünmektedir. Adı konulamamış bir ateizm kokusu olan deizm bir manada "bir yaratıcı olduğunu bilip yokmuş gibi yaşamanın" da adı. Bu manasıyla dünyevîleşme diye dilimize çevrilen sekülerizme de çok yakın duran deizm maalesef gençlerimizi tehdit ediyor.
Son yıllarda ülkemizde de popüler kültürün etkisi ve teknolojinin gelişiminin sağladığı çok farklı bilgilere kısa sürelerde ulaşılabilirlik insanların kafalarında çok ciddi karmaşalara da sebebiyet vermiş gibi. Özellikle saatlerce akıllı telefon, tablet veya bilgisayar başında zamanını geçiren ve "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya" meyyal gençlerimiz ve genç yetişkinlerimiz arasında ateizm veya deizm gibi akımların revaç bulduğunu görmek üzücü. Geçtiğimiz ramazan ayında MAK Araştırma Şirketi tarafından ülkemizde yapılan bir ankette "Allah’ın sadece varlığına ve bizi yarattığına inanıyorum ama her şeye karıştığını karışacağını düşünmüyorum" diyenlerin oranı % 6'dır. Deist diye niteleyebileceğimiz bu zümre hiçbir yaratıcı olduğunu düşünmüyorum diyen ve % 4'lük bir oranı oluşturan ateistleri de geçmiştir.
Ülkemizde artmakta olan bu akıma karşı çocuklarımıza ve gençlerimize bilgilendirmelerde bulunulmalıdır. Din konusunda değişik sorular soran çocuklarımızın ve gençlerimizin sorularına aklın ve bilimin de kabul ettiği doyurucu cevaplar verilebilmelidir. Çok farklı bilgilere çok kısa sürede ulaşabilen gençlere klasik, kalıplaşmış ifadelerle artık seslenilememekte, ulaşılamamaktadır. Sürekli olarak "dinden çıkarsın" veya "o ne biçim soruymuş öyle" gibi ifadelerle bastırılan soruların ilerde sapkın bazı akımların kucağına gençlerimizi ve çocuklarımızı itebileceği unutulmamalıdır. Bu konuda tabi ki devlet kurumlarına Millî Eğitim Bakanlığı'na, Diyanet İşleri Başkanlığı'na ve diğer ilgili kurumlara çeşitli vazifeler düşmektedir. Fakat bireysel bazda ebeveynlere de bu konuda ciddi görevler düşmektedir. Çünkü çocuğun eğitiminden birincil derecede sorumlu olan ailedir yani anne babadır. Hz. Ali'nin "Çocuğunuzu kendi çağınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin" ilkesi mucibince çocuklarımızın karşılaşabilecekleri bu akımlara karşı onları bilinçlendirmek de öncelikli olarak anne babaya düşer. O nedenle bu konularda önce anne babaların bilinçlenmesi ve bilgilenmesi gerekir. Ve belki de en önemlisi anne babalar çocuklarının inançla ilgili kendilerine yönelttikleri sorular ne kadar absürt veya kendilerini rencide edici de olsa hiçbir şekilde çocuklarının sorularını bastırmadan onlara akla uygun, mantıklı ve dinimizin ölçüleriyle çelişmeyen cevaplar verebilmelidirler.