15 Aralık 2016 Perşembe

Şubat Ayı Şehadet Ayı

Şubat ayında birçok Müslüman düşünür, mütefekkir veya kitlelere yön veren aksiyon adamı vefat etmiş. İskilipli Atıf Hoca, Metin Yüksel, Hasan el-Benna, Muhammed Esad Efendi, Abdulkadir Udeh, Malcolm X, bu isimlerden bazıları. Allah hepsine rahmetiyle muamele eylesin.
Bu isimlerden bazıları hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.
İskilipli Atıf Hoca;
Yazmış olduğu ‘Frenk Mukallitliği ve Şapka’ adlı eseri sebebiyle İstiklâl Mahkemelerinde yargılandı ve 4 Şubat 1926’da idam edildi. Suçu şapka kanununa muhalefetti. Zamanının önemli şahsiyetlerinden olan İskilipli Atıf Hoca, Fatih Medreselerinde hocalık yapmış; İzmir’in işgaline karşı ilk beyannameyi hazırlayan ve dağıtan Teal-i İslam Cemiyeti’nin kurucularındandır. Birçok eser de vermiş olan İskilipli Atıf Hoca, aynı zamanda devrinin değişik gazete ve mecmualarında makale ve fıkralar yazan önemli bir mütefekkir ve münevverdir. 1993 yılında Mesut Uçakan’ın yönettiği ‘Kelebekler Sonsuza Uçar’ filmiyle hayatı beyaz perdeye de aktarıldı.
Hasan el-Benna
Mısır’da kurulan ‘İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler)’ hareketinin en önemli isimlerinden ve kurucularından olan Hasan el-Benna, 12 Şubat 1949’da sokak ortasında bir suikast sonucu öldürüldü. Öldüğünde sadece 42 yaşında olan Hasan el-Benna, arkasında çok sayda kitap ve eser bıraktı. Belki de onun en önemli eseri, ideologu ve aksiyoneri olduğu ve aynı zamanda kuruculuğunu da üstlendiği ‘İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler)’ teşkilatı oldu. Mısır’ın dışında da yayılım imkânı bulan bu hareket, bilindiği gibi Mısır’da yakın zamanda bir darbeyle alaşağı edilen Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî’nin de mensubu olduğu hareketti.
Metin Yüksel
23 Şubat 1979’da İstanbul Fatih Camii’nin avlusunda, Cuma namazı çıkışı kurşunların hedefi oldu. Sadrettin Yüksel’in oğlu, Edip Yüksel ve Müfit Yüksel’in de kardeşi Metin Yüksel. 80 öncesi Türkiye’nin kamplara ayrıldığı gerilimli dönemlerde, ‘Akıcılar’ adlı genelde mütedeyyin ve ümmetçi gençlerden oluşan bir gençlik hareketinin de lideriydi Metin Yüksel. Kurşunları kimin sıktığı hala meçhul. Olayın aydınlatılması Mahkeme-i Kübra’da artık. Metin Yüksel’in biyografisini Mehmet Ali Tekin ‘Şehit Metin Yüksel’ adıyla yayınladı.
Malcolm X

Malcol X, nam-ı diğer el-Hajj Malik Shabazz yani Hacı Malik Şahbaz, 21 Şubat 1965’de Amerika’da bir suikast sonucu hayata gözlerini yumdu. Henüz 39 yaşındaydı vefat ettiğinde. Ama o geç yaşına rağmen vefat ettiğinde tüm dünyada adı bilinen biriydi. Amerika’daki siyahî Müslümanların da önderlerinden olan Malcolm X’in hayatı aslında inişli çıkışlı bir hayat. Gerçek adı Malcolm Little. İslam’la hapishanede tanışmış Malcolm X. X soyadını kendine Müslüman olduktan sonra kendisi vermiş. X matematikte bilinmeyeni sembolize eder. Amerika’daki siyahîlerin köle olarak Afrika’dan Amerika’ya getirilmeleri ve soylarının nereden geldiğini bilmemeleri sebebiyle kendine X soyadını vermiş Malcolm X.  Elijah Muhammed adında dinî lideri olan ve bazı yanlış inanç ve itikatları da olan bir gruba mensup olan Malcolm X, hayatının sonlarına doğru gruptaki o yanlışları fark etmiş ve o nedenle de gruptan dışlanmıştır. Hac yolculuğu sonrası tüm fikirleri değişen ve Amerika’da biraz da siyahîlerin ırkçı din anlayışlarına da karşı çıkan Malcolm X, büyük bir salonda konferans vereceği esnada insanların gözü önünde kurşunlanmış ve oracıkta hayata veda etmiştir. 1992 yılında Spike Lee imzayla ‘Malcolm X’ adlı filmle hayatı beyaz perdeye aktarılan Malcolm X’in hayatını, Alex Haley ‘Malcolm X’ adıyla kitaplaştırdı. Yaşar Kaplan tarafından Türkçeye de tercüme edilen kitap İnsan Yayınlarından çıktı.

Bir Temcit Pilavı Hikayesi: Hukuk Fakültesi'nin Samsun'a Taşınması

Bundan beş yıl önce Ondokuzmayıs Üniversitesi Ali Fuat Başgil Hukuk Fakültesi Çarşamba'da eğitim öğretim faaliyetlerine başladı. Çarşamba'da çok büyük bir heyecana sebep olan Hukuk Fakültesi'nin ilçeye gelmesinde özellikle Hayırsever Diş Doktoru (Merhum) Mustafa Kemal Güneşdoğdu ve kendisi de hukukçu olan Çarşamba Belediye Başkanı Av. Hüseyin Dündar'ın katkıları büyük. Hayırsever Diş Doktoru (Merhum) Mustafa Kemal Güneşdoğdu'nun bütün birikimini Çarşamba'da bir üniversitenin kurulabilmesi için kampüs yapımı için harcadığı herkesin malumu.
Ondokuzmayıs Üniversitesi bünyesindeki Kurupelit Kampüsü'nde bulunan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi'nin binasına ilk öğrencilerini kabul eden ve sonrasında Çarşamba'ya taşınarak ülkemizin yetiştirdiği en büyük hukukçulardan, kendisi de Çarşambalı olan Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'in adını alan Hukuk Fakültesi, ilçede yer alan ve aynı zamanda bir önadı olan ilk ve tek Hukuk Fakültesi. Çarşamba'ya geldiği günden beri sürekli olarak Samsun'a taşınması gündeme getirilen fakültenin Samsun'a geri dönmesi için davalar dahi açıldı. İlk başlarda Çarşamba'da öğrencilerin barınması için imkanlar sınırlı olsa da günümüzde bu sorun tamamen çözülmüş durumda.
Çeşitli zamanlarda öğrencilerden veya fakültenin akademik kadrosundan gelen Samsun'a taşınmaya ilişkin istekler hem aynı sebeplere dayandırılıyor. Öğrencilerin Çarşamba'da konaklamalarının zorluğu, Samsun'a uzaklık, sosyal ortamın zayıflığı vb. Öğrenci veya akademik personelin karşılaştığı zorluklar muhakkak değerlendirilmeli fakat öne sürülen bu isteklerin birçoğunun esasında sağlam dayanaklarının olmadığı da malum. Günümüzde Çarşamba'da Kredi Yurtlar Kurumu'na ait veya özel teşebbüs ve vakıflarca yönetilen yurtlar mevcut. Barınma ile alakalı hiçbir problemin yaşanmayacağı Çarşamba'da çok sayıda kaloriferli kiralık daire de mevcut. Ayrıca Çarşamba'da kalmak istemeyip Samsun'a gidiş geliş yapmak isteyenler için de sabah erken saatlerden gece yarısına kadar sürekli olarak dolmuş otobüsler mevcut. Ayrıca Tekkeköy'e kadar faal olan ve yakın zamanda havaalanına kadar da faaliyette olacak olan tramvay da yeni bir alternatif. Ayrıca havaalanın da bulunduğu Çarşamba, Karadeniz Sahil Yolu üzerinde bulunması hasebiyle kesinlikle ulaşım problemi yaşanmayacak bir ilçe. Ayrıca Canik veya İlkadım'da ikamet eden birinin otobüsle Kurupelit Kampüsüne sabah saatlerinde yoğun olan trafikte ne kadar sürede gidebileceği de düşünülmeli ve sonrasında Çarşamba'ya yapılacak yolculuk tekrar değerlendirilmeli. Sosyal ortamın zayıflığı meselesine gelince de artık iki tane dört yıllık fakültenin (Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi, Sosyal ve Beşerî İlimler Fakültesi adıyla üçüncü fakültede yakın zamanda açılacak) ve iki tane de meslek yüksekokulunun (Çarşamba Ticaret Borsası MYO ve Mehmet Tülazoğlu MYO) bulunduğu bir ilçede öğrencilere hitap eden sosyal ortamların gelişmekte olduğu da muhakkak. Ayrıca Çarşamba'nın kentleşme ve şehir merkezindeki sosyal donatı ve alanlarının ne kadar büyük bir gelişim gösterdiği de herkesin malumu ve takdirleri de kazanmış durumda.
Çeşitli zamanlarda gündeme getirilen Hukuk Fakültesi'nin Samsun'a taşınması meselesi sanki rektör değişimiyle ilintili fikrini de akıllara getirmiyor değil. Bu dönemde aynı mevzunun yeniden gündeme getirilmesi yeni rektörle yeni bir şans daha denendi izlenimini de vermekte. Fakat gerek Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz gerekse Vali İbrahim Şahin tarafından kesin ifadelerle fakültenin taşınmanın gündemde olmadığı beyanlarıyla gündemden çıkmış gibi görünen Hukuk Fakültesi'nin Samsun'a taşınması meselesi esasında Çarşamba için hayırlı bir işe de vesile oldu. Bir süredir Samsun'a yapılacak ikinci devlet üniversitesinin Çarşamba'da olması isteği Çarşamba'da bulunan sivil toplum kuruluşları tarafından daha gür sesle dile getirilmeye başlandı. Çarşamba merkezli olarak kurulacak olan "Çarşamba Yeşilırmak Üniversitesi" temcit pilavı gibi sürekli öne sürülen Hukuk Fakültesinin Samsun'a taşınması meselesine de bir son verecek ve bu yollu hayalleri olanların da heveslerini kursaklarında bırakacak gibi görünüyor.

Ego, Sekülerizm, Çıkmaz ve Mutluluk

Modern hayatta belki de en çok karşılaştığımız şeylerden biri bencillik sorunu yani egoizm. İnsanlar, sanki dünyada sadece kendileri varmış, sadece kendi istek ve arzuları varmış gibi yaşamaya başladılar. Bu anlayış insanları hem yalnızlaştırıyor hem de sanki daha fazla mutsuzlaştırıyor. İnsanlarımız başkalarının mutluluklarından, başkalarının da rahat yaşam sürmesinden mutlu olmuyor gibiler. Dünyada sadece kendini önceleyen ve önce ben diyen insanlar, maalesef diğerkamlıktan uzak sadece kendileri için yaşıyor gibiler... Oysa dinimiz her daim diğerini de önemsemeyi salık vermekte. Hem dinimizde hem de kültürümüzde önemli bir yer tutan komşuluk hakkı, sıla-i rahim (akraba ziyareti) ve büyüklere saygı  gibi birçok hasleti sanki yitiriyoruz. İnsanların birçoğu seküler yaşamın kendine emrettiği gibi yaşamakta. Seküler yaşamın organizatör ve pohpohçuları algılarımızı yönetmekte ve insanlara her zaman sadece kendilerinin mutluluğu hak ettiklerini, sadece bu dünyanın nimetlerinin öncelenmesi gerektiği ve ölüm sonrasının değil sadece bu dünyanın dikkate değer olduğunu algılatmaya çalışıyorlar.Toplumun en önemli dinamiği olan dinin bizlere emrettiği veya men ettiği şeyleri önceleyen bir hayat şekli değil miydi yaşamamız gereken? Tüm insanlık yakın zaman kadar, hangi dinden olursa olsun, kendi inancını önceler ve tüm bireylerinin de inancını öncelemesini ve hayatını da ona göre tanzim etmesini beklerdi. Son iki yüzyıldır tüm dünyayı etkileyen aydınlanmacılık ve pozitivizm akımlarıyla beraber aklı ilahlaştıranlar dini, inancı ve kültürleri dibinden dinamitlemiş ve insanları özgürleştirme adı altında, insanları nefsinin ve şeytanın kölesi haline getirmişlerdir. İnsanın yaratılışına yani fıtratına aykırı olan bu anlayış şekli gitgide insanları bencilleştirmiş, mutsuzlaştırmış ve hatta daha fazla kazanma hırsı insanları vahşileştirmiştir. Sadece maddî zevkleri, bedenin isteklerinin önceleyen ve putlaştıran birey mutsuzluğa mahkum olacaktır. İnsanlığı içinde bulunduğu bu bataklıktan kurtaracak en önemli reçete maneviyattır. Nasıl ki bir kuş iki kanadı olmadan uçamazsa, insanın da sadece bir yönünü önceleyerek mutlu olması imkansızdır. İnsan hem maddî hem de manevî yönü olan bir varlık olduğu için mutlu olabilmek için iki kanadını da güçlendirmelidir. Madde ve mana dengesini sağlayabilen bireylerin hem dünya hem de ahiret saadetine ulaşabilecekleri muhakkaktır. O nedenle seküler sürecin toplumlara pompaladığı egosantrik anlayışlardan insanların bir an evvel sıyrılması ve fıtratlarına uygun davranmaya başlamaları gerekmektedir. İnsanları en iyi tanıyan varlık olan var edicinin, insana doğuştan verdiği temiz fıtrata, yaratılışa uygun hareket eden birey ne dünyadan ne de ahiretten istek ve umudunu kesmeyecektir. Hem dünyada hem de dünya sonrasında mutluluğu arayan modern insanın mutluluğunun anahtarı yine aslına dönüşte, özünde yer almaktadır. İnsan ne zaman ki temiz fıtratını hatırlar ve ona göre bir yaşam sürer, o zaman mutluluğu yakalar. Vesselam...