12 Aralık 2024 Perşembe

Sekülerizm Anarşist Bir Faaliyet Midir?


          Genel manada hayat üzerinde dinin etkisini azaltmaya çalışan ve insanların daha çok dünyaya meyletmelerini salık veren bir anlayış olan sekülerizm Türkçe’ye dünyacılık veya dünyevîleşme olarak aktarılıyor. Toplumları bir arada tutan en önemli amillerden biri olan dinin etkisinin insanların hayatlarında azalmasına sebep olacak bir anlayış toplumların çözülmesine sebebiyet verebilir mi? Toplumları bir arada tutan tek amil inanç ortaklığı olmasa da toplumun harcı mesabesinde olabilecek bir yapının toplumların hayatlarından çıkarılması veya hayatlardaki etkisinin azaltılması muhakkak ki toplumları olumsuz etkileyecektir.

    İnsanların daha fazlaca dünyayı yönelmelerini ve İslam'ın ortaya koyduğu dünya - ahiret dengesini dünya lehine ahiret aleyhine bozan Sekülerizm anlayışıyla beraber toplumu ifsat edebilecek bazı felsefî anlayışların da revaç bulduğunu görmekteyiz. Herhangi bir tanrının olmadığını iddia eden Ateizm, tanrının olup olmadığını bilemeyeceğimizi ifade eden Agnostisizm, bir tanrı varsa bile her şeyi yaratmış ve kendi köşesine çekilmiş dünyaya müdahale etmiyor diyen Deizm gibi birçok sapkın anlayış özellikle İslamî altyapısı sağlam olmayan gençlerimizi tehdit etmektedir. Özellikle sadece dünyaya meylin eski Yunan felsefesinde yer alan hedonizme (hazcılık) doğru insanları sürüklediği de var sayılabilir. Bir tanrının olmasını istemeyen veya varsa bile işine karışmasını istemeyen bu felsefi akımların sadece dünya zevklerini önceleyen hedonist tipleri var etmesi kaçınılmazdır. İnsanlara özgürlük adı ve perdesi altında sunulan bu akımlar esasında nefsin kölesi olmayı, kendi arzularını ilahlaştırmayı özgürlük zanneden bireyleri toplum içerisinde artırmaktadır.

          Dünyada artan sekülerizm anlayışı ile beraber bir diğer tehlike de cinsiyetsizleştirme politikaları, LGBT, evlenmeme veya evlense dahi çocuk yapmamayı salık veren propagandalardır. Bu türden faaliyetler toplumun temeli olan aileyi hedef almaktadır. Bir toplumu ayakta tutan en önemli öge olan aile kurumunun yıpranması toplumun temeline dinamit konulması ile eşdeğerdir. Toplumun temeli olan aileyi dipten dinamitleyen bu tür zararlı faaliyetlere ve propagandalara karşı seküler hayatın temsilcileri, bu anlayışlara karşı saygılı olunmasını beklemektedirler. Yanlış ve zararlı olan bir anlayışa saygı duymak ve ona karşı tepkisiz kalmak ona bir manada destek vermek veya serbest bir şekilde yayılmasına ses çıkarmamak olacaktır. O nedenle toplumu ifsat eden LGBT, cinsiyetsizleştirme çalışmaları veya aileyi hedef alan propagandalarla mücadele edilmesi daha doğru bir yol olacaktır.

          Toplum düzenini bozarak otoriteyi ortadan kaldırmayı veya değiştirmeyi amaçlayan bir hareket olarak tanımlanan Anarşi, silahlı olabileceği gibi fikri ve politik planda da olabilir. Yazdıklarımızı anarşi kavramıyla da bağdaştırarak burada şöyle bir soru soralım: ‘Sekülerizm akımı ile ortaya çıkan ve körüklenen insanların dinlerinden ve inançlarından uzaklaştırılma gayreti, toplumu bozacak aile kurumunu yıkacak zararlı faaliyetlerin toplumda artmasını isteyen veya destekleyen anlayış, anarşist bir faaliyet olarak adlandırılabilir mi?’


https://www.akasyam.com/mobil/yazi/sekulerizm-anarsist-bir-faaliyet-midir-11640.html

6 Aralık 2024 Cuma

Yabancı dil öğrenmek sünnet midir?


Milletimiz içerisinde kreşlerden, anasınıflarından itibaren çocuklarının yabancı dil öğrenmesi için çaba sarf edenler var.

Devlet okullarında ikinci sınıftan itibaren zorunlu hale gelen yabancı dil -ki genelde İngilizce- neredeyse tüm eğitim kademelerinde ve sınıf düzeylerinde var. Bazı eğitim kurumlarında birden fazla yabancı dil okutulduğunu da görmek mümkün. Hatta bazı okulların eğitim dilinin tamamının yabancı dillerde olduğunu da biliyoruz. Bu kadar uzun yıllar yabancı dile maruz kalan çocuklarımızın ve gençlerimizin yabancı dilleri ne kadar öğrenebildikleri de ayrı bir konu esasında.

Bireyin ana dili olmayan bütün diller onun için yabancı dil mesabesindedir. Bazı coğrafyalarda yaşayan bireyler ana dilinin yanında bu ülkelerde kullanılan resmi dil veya dilleri de öğrenmek durumunda kalabiliyor. Esasında farklı bir dili öğrenmek, dili öğrenenin zararına değil. Nitekim ‘bir lisan bir insan, iki lisan iki insan’ denilmiş.

Peygamberimizin hayatını incelediğimizde onun kendi konuştuğu dil olan Arapça haricinde başka bir dil bildiğine dair elimizde bir bilgi yoktur. O dönem Arap Yarımadası'nda farklı milletlerden insanlar yaşıyorlardı, muhakkak ki kendi aralarında konuştukları farklı diller de mevcuttu. Araplar ticaret için gittikleri yerlerde farklı dillere muhakkak muhatap oluyorlardı. Peygamberimiz döneminde ticaret için gidilen bölgelerde yaşayan ve farklı dil konuşan kişilerle münasebet kurabilmek maksadıyla o dilleri bilen insanlar toplumda muhakkak olmalıydı. Yine Mekke ve Medine'ye farklı milletlerden köle olarak gelen İnsanların olduğu bilinmektedir. Meşhur sahabilerden Selman-ı Farisî'nin fars yani İranlı idi ve mutlaka Farsça biliyordu. Yine meşhur sahabilerden Bilal-i Habeşî Habeşistanlıydı ve muhakkak ki habeşçe biliyordu. Yani peygamberimizin ilk muhatap kitlesi içerisinde farklı diller konuşabilen insanlar da vardı. Peygamberimizin yaşamının son yıllarında siyasi anlamda devletin sınırları büyümüş ve İran, Bizans sınırına kadar dayanmıştı. Arap Yarımadası’nın tamamı Müslümanların kontrolüne geçmişti. Bu geniş coğrafyada farklı milletlerin ve haliyle farklı dillerin de olduğu bilinen bir gerçektir.

Ayrıca peygamberimizin sahabeden bazısını dil öğrenmesi konusunda görevlendirdiğini de görmekteyiz.  Toplamda altı dil bildiği rivayet edilen ve ‘Peygamberimizin Tercümanı’ namıyla şöhret bulan sahabi Zeyd Bin Sabit’ten Yahudilerle yapılacak yazışmalarda, kendisine yardımcı olması için peygamberimizin ibranice veya süryanice öğrenmesini istediği ve Zeyd b. Sabit'in kısa sürede bu dili öğrendiği bilinmektedir.

Peygamberimizin isteği ile İslam'a hizmet etmek maksadıyla farklı bir dil öğrenen sahabenin sevaba girdiği muhakkaktır ve bu fiili Peygamberimizin isteği ile yaptığı için de bu davranışı sünnet diye nitelendirebilir. Peki, şu an yabancı bir dil öğrenmek sünnet ve bu davranışta bulunan kişiye sevap verilir, denebilir mi? ‘Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah (cc) ve Resûlü (sas) için hicret ederse, hicreti Allah (cc) ve Resûlü’nedir (sas). Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir." (Müslim, İmâre, 155; B1 Buhârî, Bedü’l’vahy, 1) hadisi mucibince eğer İslam'a hizmet etmek maksadıyla bir insan yabancı dili öğreniyorsa sünnet bir davranışı gerçekleştiriyor ve bu davranışından dolayı sevap kazanacaktır denebilir. Fakat kişinin bunu yaparken ki niyeti bir dünyalık elde etmek, para kazanmak vb. ise o da bu amelinin karşılığını niyetindekine göredir.

 

https://www.akasyam.com/mobil/yazi/yabanci-dil-ogrenmek-sunnet-midir-11624.html