Çarşamba’nın doğu yakasında bulunan bir cadde, Sofuoğlu
Caddesi… Bir ucu Uzun Çarşı’da, diğer ucu ise Göğceli Mezarlığında… Uzun ve
eski bir cadde. Belki de Çarşamba’nın kuruluşundan beri var olan bir cadde… Ve
bu cadde üzerinde daha bir iki sene öncesine kadar var olan bir cami Sofuoğlu
Camii… Caminin adının hep bu caddeden dolayı ‘Sofuoğlu’ olduğunu düşünmüşümdür.
Peki, hem caddeye hem de camiye isim olan ‘Sofuoğlu’ kim? Esas adı
SofuzadeSeyyid Hasan Hulusi Efendi… Esasında hayatı hakkında pek bilgi sahibi
de değiliz. Çarşamba’nın Osmanlı dönemindeki müftülerinden… Osmanlı döneminde Orta
Mahallede bulunan Ali Bey Medresesi’nin kurucusu olarak biliniyor aynı zamanda.
SofuzadeSeyyid
Hasan Hulusi Efendi, günümüze kadar ulaşmış‘Mecmâ’ûlÂdâb’adlı bir eserinde
yazarıdır aynı zamanda. ‘İbadetlerdeki Edepler’ ismiyle baskıları da bulunan
eser, Osmanlı Devleti Maarif Nezareti’nin (günümüzdeki anlamıyla Millî Eğitim
Bakanlığı) 3 Ekim 1889 tarih ve 305 sayılı ruhsatı ile basılmıştır. Eserin
yazımında Hocaefendi, bilinen birçok eserden istifade ettiğini belirtmektedir.
Genel itibarıyla günlük yaşamda her daim gerekli bilgilerin yer aldığı eserini
yazarken Hocaefendi; İmam-ı Buhari’nin Sahih-i Buhari, Suyutî’nin Cami-üs
Sağir, İsmail Hakkı Bursevî’ninRuh’ul Beyan, İmam-ı Gazali’nin İhya-u Ulûmi’d
Din, İbrahim b.Muhammed
el-Halebi'ninMülteka vb. eserlerden yararlandığını belirtmektedir.
Hocaefendi eserini özellikle Türkçe olarak
yazdığını eserinin başında belirtmektedir. Kendisini ‘Bu fakir yani Çarşamba
kazası müftüsü SofuzadeSeyyid Hasan Hulusi’ olarak vasıflandıran Hocaefendi, o
dönemde Arapça ve Farsça birçok eserin yazılı bulunduğunu fakat Türkçe eserin
piyasada pek bulunmadığını belirterek eserini özellikle Türkçe olarak kaleme
aldığı belirtiyor. Eserinin takdim bölümünde SofuzadeSeyyid Hasan Hulusi
Efendi, ‘‘Tümüne akıl erdiremesen bile, hepsini terk etme.’ kaidesine uyarak ve
kusurları örtmekle muttasıf, maarif ve kemal erbabının bağışlayacaklarını ve
eksikleri tamamlayacaklarını umarak, iş bu risaleyi tercüme ve kaleme almaya cesaret
ettim ve adını da ‘Mecmâ’ûlÂdâb’ koydum.’ demektedir.
Seksen dokuz kısa bölümden oluşan eserin sonunda
muhtelif konulardaki bazı sorulara da cevaplar verilmiş. ‘Her mükellefi
ilgilendiren ve herkesin bilmesi ve bellemesi gereken şer’î hükümler’ takdimiyle eserine başlayan Hocaefendi, önce
imanın ne olduğundan bahsetmiş. Daha sonraki bölümlerde ise genelde
ilmihallerden alışkın olduğumuz sıralamayla temizlik, abdest, namaz, oruç, hac,
zekât gibi konuları ardarda değişik veçheleriyle işlemiş. Bu konuların yanında
dua, Kur’an okumanın fazileti, kabirleri ziyaret, anne baba hakkı, eşlerin
birbirlerine karşı vazifeleri, komşu hakkı, sıla-i rahim, hasta ziyareti, ölüm,
cenaze, defin, nikâh, akika, kurban, borçlar, ticaret gibi pek çok konu işlenmekte
eserde. Bunların yanı sıra sığır etinin zararları, fazla tokluğun zararları,
ayakta yemek yemenin zararları, yemek yerken konuşmak gibi enteresan konular
işlenirken; arpa ekmeği, patlıcan, bal, pirinç, kabak, mercimek, bulamaç, üzüm,
ayva, incir, kavun, sinameki, sarımsak gibi besinlerin tüketimiyle alakalı
tavsiyelerde bulunulmuştur.
Latin harfleriyle ilk Türkçe baskısı 1958 yılında
Salah Bilici Kitabevi tarafından yapılan eserin günümüzde değişik yayınevleri
tarafından yapılan değişik baskıları bulunmaktadır. Eser internet üzerinden
değişik sitelerden satın alınabileceği gibi kitapçılardan da temin edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder