2 Eylül 2015 Çarşamba

Modernite Çıkmazındaki İnsan ve Moda


Modern insanın en büyük çıkmazlarından biri “moda” diye düşünüyorum. Moda özellikle son yüzyılda, kitle iletişim araçlarının artması ve insanlar arasındaki görsel, yazınsal ve işitsel iletişimin kolaylaşması neticesinde çok daha kısa sürede büyük insan kitlelerini etkileyebiliyor. Dünyaca ünlü modacıların ve moda şirketlerinin, Avrupa ve Amerika gibi kapitalizmin üssü sayılabilecek çeşitli ülkelerinde bulunan moda merkezlerinde düzenledikleri beynelmilel defilelerle, dünya insanlarının giyim ve kuşamları belirleniyor. Her senenin ve her mevsimin renkleri ve giyim stilleri bu merkezlerde, küresel moda sektörünü elinde tutan bazı kişiler tarafından belirleniyor.

Moda insanları tekdüzeleştiriyor mu?
Bu senenin modası olan bir renk veya giyim stili önceki yıllarda insanlarca kullanıldığında çok itici veya çirkin gözükürken, o renk veya giyim stili moda olunca insanlarca gayet normal karşılanabiliyor. Sokakta insanlar o senenin modası olduğu için çok cırtlak diyebileceğimiz, çok saçma bazı renk ve aşırı diyebileceğimiz giyim stillerini bile rahatlıkla giyebiliyorlar. Ve ilk gördüğümüzde, çok dikkat çekici ve yakışmamış olduğunu düşündüğümüz giysiler sokakta onlarca kişi tarafından giyilince, insanlara normal gelmeye başlıyor. Yani normalizasyon süreci bir şekilde insanların zihinlerinde başlatılıyor. Zaten modanın en büyük silahlarından biri normalizasyon süreci. İnsanlardaki dumura uğrama hali, “ben düşünmeyeyim, benim yerime modacılar düşünüyor nasılsa” düşüncesi tavan yaptırılıyor.

Moda ve özgürlük…
Moda, aslında insanların kendileri olmalarını, kendileri gibi davranmalarını da engelliyor. İnsanlar çoğu zaman belli kalıplardaki seçeneklere mahkûm bırakılıyor. Mağazalar “bu senenin modası değil”, “satılmıyor” gibi bahanelerle bilmeyerek da olsa (veya bilerek) bu çarka hizmet ediyorlar. Psikologlar ve Davranış Bilimciler renklerin dahi anlamlarının olduğunu ve insanların giydiği kıyafetlerindeki renklerin iç dünyalarıyla ilgili ipuçları verdiğini anlatırlar. Moda ise tek tornadan çıkmış gibi insanları kalıplara sokuyor ve özgürlüklerini kısıtlıyor. Modayı sürekli takip ettiğini söyleyen bir kişinin kendini “moda tahakkümü” altında hissettiğini düşünüyorum. “Bugün şu renkte elbise giymek istiyorum” düşüncesi “Ama bu senenin modası o renk değil, şu renk” düşüncesiyle çatıştığında eğer moda olan renk tercih ediliyorsa o kişi bu çarkın dişlileri arasında eziliyor, demektir. Kapitalist ve emperyalist sistemlerin insanları daha fazla tüketime sevketmek için kandırmacalarından biri olduğunu düşündüğüm moda modern insanı köleleştiriyor.

Moda ve çıplaklık
Maalesef bazen de insanları soymak, çıplak bırakmak moda diye anlatılıyor insanlara ve özellikle de genç dimağlara. Ve birçok genç arkadaşlarının veya çevresinin ayıplamaması adına millî, kültürel ve dinî kimliğine uyup uymadığını sorgulamadan, vücudunun belirli kısımlarını açıkta bırakan veya açıkta bırakacak kadar şeffaf elbise ve giysileri pervasızca (bazen tepkilere aldırış etmeden) giyebiliyor ve bunu yapan kişi de “cesur” diye isimlendirilebiliyor, çevresince övülebiliyor. Esasında yapılan şey çıplaklığı bir kültürmüş gibi lanse etmeye çalışmaktan başka bir şey değil. Kültürel çıplaklığı ve çıplaklık kültürünü topluma oturtmak. Burada şu dizeleri hatırlamamak imkansız;
Eğer medeniyet açmaksa bedeni
Hayvanlar bile sizden daha medeni

Moda ve israf
İnsanlar aldıkları bir kıyafetin modası geçti diye kaldırıp, kolaylıkla bir köşeye atabiliyorlar. Alındığından bu yana birkaç kez giyilmiş veya daha hiç giyilerek kirletilip bir kez dahi su yüzü görmemiş kıyafetler, modasının geçtiği evhamıyla çöplere dahi atılabiliyor maalesef. Dünyanın bir bölümünde insanlar yoklukla, açlıkla mücadele ederken ve bu insanlardan bir kısmı da Müslüman olduğu halde, bunu kimliğinde Müslüman yazan ve Müslüman olduğunu iddia eden insanların yapması daha da acı. Bizim “yok”umuz onların “çok”u iken biz moda takip edeceğiz bahanesiyle elbiselerimizi, giysilerimizi çöplere atıp israf edemeyiz. Dinimiz İslam dininin israfa bakışı bellidir. Malum, haram. Dinî açıdan da, insanî açıdan da, kültürel açıdan da, bırakın eskimeyi daha doğru dürüst kullanılmamış bir elbisenin kaldırılıp çöpe atılması çok vahim bir tablodur.

Müslüman ve moda
Müslüman kelimesi “teslim olmuş” anlamına gelir malum. Müslüman, Allah’ın emirlerine teslim olmuştur veya teslim olmalıdır. Yani “Müslümanım” diyen, “Müslüman olduğunu iddia eden” bir kişinin Allah’ın emirlerini sorgusuz, sualsiz ve önkoşulsuz kabul etmesi gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’in “Tağut” (Bakara, 256-257; Nisa, 60; Maide,60…) diye isimlendirdiği başka emredicilerin emirleri karşısında Allah’ın emirleri yerine getirebilen kişidir Müslüman. Moda da insana çeşitli emirler vermekte; insanı belli bir kalıba sokmaya çalışmakta. Müslüman’a düşen modanın emirleriyle, Allah’ın emirleri, İslam’ın emirleri çeliştiğinde, çakıştığında nerede durabileceğini veya nerede durduğunu tam anlamıyla kavrayabilmesi ve durduğu yerin doğru yer olup olmadığını sorgulayabilmesidir. Müslüman, modayı takip edemez mi? Eder, tabi ki de; ama Allah’ın emirlerini, İslam’ın emirlerini modanın emirlerinin önünde tutmak koşuluyla…

                                                                                             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder