2 Eylül 2015 Çarşamba

Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar


            Geçenlerde eski bir öğrencim bana bazı sorular yöneltti. Sorduğu sorulardan derin bir zihnî karmaşa içerisinde olduğunu ve bocaladığını fark ettim. En temel imanî noktalarda bile çeşitli sorgulamalarının olduğunu ve bazı şeyleri zihninin tam olarak almadığını anlattı. Anne – babası, çevresi ve içinde yaşadığı toplumu Müslüman olan gençlerimiz neden böyle bocalamalara düşüyorlar? Devrimiz bilim ve teknoloji devri. Pozitivist, materyalist, rasyonalist vb. bakış açılarıyla yazılmış, anlatılmış birçok doküman var ortada. Zamanımızda her türden bilgiye ulaşmak çok kolay artık. Bu kolaylık, dinî temeli sağlam olmayan birçok gencimizi maalesef seküler bir yaşam tarzına sürüklüyor. Birçok gencimiz pratikte deist denebilecek tanrı anlayışlarıyla yaşamlarını sürdürüyor. Tabir yerindeyse, “Allah var ama (haşa) benim işime karışmasın” der gibi yaşıyor ve hatta bazıları içten içe belki de “(haşa) keşke olmasaydı” diyebiliyor. İmanın ilimle yoğrulması ve tahkik boyutuna ulaşması gerekli günümüzde. Ne demiş bir İslam mütefekkiri? “Medenîlere galebe ikna iledir.” Peki ne oldu da bu hale geldik veya getirildik?
            Araştırmak, öğrenmenin can damarı belki de. Soru sormak, sorgulamak Kur’an-ı Kerim’de defalarca kez zikredilen bir olgu. Bir konuyu tam olarak algılayabilmek için çeşitli bakış açılarından faydalanarak konuların üzerine yoğunlaşılmalı ve eleştirel bakış açısıyla konular sorgulanabilmelidir.
            Sorgulamak önemli. Soru sormak, sorabilmek önemli. Fakat sorunun soruluşunda iki sebebin olduğu göz ardı edilmemeli. Biri hüsn-i niyetle öğrenmek için sormaktır. Diğeri ise soru sorulan konunun zayıf yönlerini tespite çalışmak veya onun yanlışlığını ispat etmek için sormaktır. İslam’a karşı bunların ikisi de yüzyıllardır yapılmakta.
            İlki daha iyisini öğrenmek, öğrenebilmek için sormak, sorgulamak. Bazı sorulan sorular haddi aşsa da, hiç sorulmamasından, sorgulanmamasından ve hep soru işareti olarak kalmasından iyidir. “Öğrenmek için sormanın, sorgulamanın günahı yoktur.” derler. Hüsn-i niyetle yapılan bu sorgulamalar daha iyiyi öğrenmek içindir ve mutlaka bu tür sorular ve sorgulamalar olmalıdır.
            Diğeri ise alt etmek için, devirmek için yapılan sorgulamadır. Yüzyıllardır İslam dışı inanç gruplarından veya ateistlerden birçok oryantalist (müsteşrik, şarkiyatçı) İslam’ın açığını bulmak, eleştirmek veya (haşa) yanlışlığını ispat etmek için birçok araştırmalar yaptılar; kitaplar ve makaleler yazdılar. Lakin bu saldırılar, İslam’ın yıkılmaz ve yıkılamayacak surlarında küçük bir gedik dahi açamadı ve açamayacak. Fakat bu saldırılar bazı Müslümanların kalelerinde gedikler açtı ve bu gediklerden bazıları öyle büyüdü, öyle büyüdü ki; Müslümanların o surlarını parçaladı. Bu memleket neler görmedi ki? Ateist olduğunu söyleyen müftüler bile gördü.
            Peki neden? Neden bu hallere düştük? Bu halde kaldık? İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren İslam’a karşı gelen bu saldırılara ve tecavüzlere karşı Müslüman ilim adamları çeşitli cevaplar verdiler ve onları susturdular. O kadar ki, kocaman bir kelam bilim dalını geliştirdiler. Şimdi ise maalesef bu sahada yeni fikirler pek yok. Eskiden yazılanlar tekrar edilip duruluyor çoktan çoğa. Günümüzde zararlı yayınların çoğu sanal âlem yoluyla ulaştırılıyor insanlara. Tabi ki, sanal âlem dışında diğer yollar ve yöntemler de kullanılıyor. Fakat denetimi daha zor olan sanal âlemde bu türden yayınlar daha yoğun. Gençlerimiz bu denetimsiz ortamda “kurtun karşısındaki kuzu” misali karşılaştıkları bu saldırılara yem olabiliyorlar. Karşılaşılan kafa karıştırıcı sorular gönülleri kirletiyor. Öğrendiği statik din anlayışıyla çözemediği bu soruları, bu konuları iyi bildiğini düşündüğü bazı kişilere, bazı “hoca”lara soran genç dimağlar tam ikna edilemiyor. Veya soru sorduğu insanlar “Sus! Dinden çıkarsın. Fazla düşünme kafayı yersin.” gibi bazı söylemlerle kafalarındaki soru işaretlerini gidermek yerine, soruları katmerleştiriyorlar, katranlaştırıyorlar. Çünkü soruya muhatap olanlar da soruya Fransız. Belki, cahillikleri ortaya çıkmasın veya toplumda bilinen “hoca”lık itibarları yerle bir olmasın diye bir insanın gönlünü şeytanın eline teslim ediyorlar.
            Bu meselenin çözümünü kaliteli din eğitiminde görüyorum ben. Çocuklarımıza daha küçük yaştan itibaren devlet eliyle kaliteli bir din eğitimi verilebilmeli. Yoksa bu kuzular, o kurtlara daha çok yem olurlar…
Not: Yazımızın başlığı aslında Emine Şenlikoğlu’nun bir kitabının adıdır. Fakat yazılanların o kitapla alakası yoktur. Tamamen özgündür.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder