Sözlükte, “toplamak, bir araya
getirmek, okumak” gibi anlamlara gelen; terim olarak ise “Hz. Peygambere
indirilen, Mushaflarda yazılı, Peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla (yalan
üzere birleşmesi mümkün olmayan bir topluluğun, yine yalan üzere birleşmesi
mümkün olmayan başka bir topluluğa aktarımı ve bu silsilenin günümüze kadar
ulaşması) nakledilmiş, okunması ibadet olan, insanlığın benzerini getirmekten
aciz olduğu ilahi kelam” (TDV, İlmihal, c. I, s. 102-103) diye tarif edilen
Kur’an-ı Kerim son peygamber olan Hz. Muhammed’e (SAV) indirilmiş son ilahi
kitaptır. Şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim’in indirilişinin ana gayesi okunması,
anlaşılması ve içindeki emir ve yasakların hayata geçirilmesidir. Kur’an-ı
Kerim’in hayata geçirilmesi noktasında en büyük örnek şüphesiz ki
peygamberimizdir. Çünkü peygamberimiz Kur’an-ı Kerim’in kendine indirilen
ayetlerini insanlara okuyor, anlaşılamayan yerlerini insanlara izah ediyor ve
belki de en önemlisi Kur’an-ı Kerim’le nasıl amel edileceğini bizzat kendisi
hayatında, uygulamalarıyla, davranışlarıyla insanlara lisan-ı hal ile
aktarıyordu.
Kur’an-ı Kerim’in hayata geçirilmesi
ve uygulanması için anlaşılır olması ve insanlar tarafından anlaşılması
şarttır. Kur’an-ı Kerim’in dili Arapça olduğu için Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasında iyi bir Arapça’ya sahip olmak en efdalidir; Arapça bilinemiyorsa
da Arapçayı bilen ve Kur’an-ı Kerim’i Türkçe’ye mealen aktarmış veya ayetler
üzerine yapılmış yorumlardan ibaret olan tefsir kaynaklarına başvurmak elzemdir.
Kur’an-ı Kerim’in lafzı da manası da
Allah’a ait olduğu için Kur’an-ı Kerim’in mealinin de okunması muhakkak ki
sevaptır. Ama “Nasıl olsa Türkçe meali var; Arapçasından okumaya ne gerek var?”
diye düşünülmemeli ve muhakkak Arapça orijinal metninin güzel ve akıcı şekilde
okunması öğrenilmelidir. Kur’an-ı Kerim okunurken kesinlikle Latin harfleriyle
yazılmış Arapça metin tercih edilmemeli ve Arap harfleriyle yazılmış Arapça
orijinal metin okunmalıdır. Arap dilinde Türkçe’den farklı bazı sesler vardır.
Bu sesleri çıkarmak için azami gayret göstermeli ve küçükten itibaren
çocuklarımıza mahreçlerine uygun ve tecvidli Kur’an-ı Kerim okumayı
öğretmeliyiz. Bilindiği gibi konuştuğumuz dil olan Türkçe’de bir harf değişirse
kelimenin manası tamamen değişiyor. Örnek verecek olursak; “kazak” kelimesinin
ortasındaki ”z” harfini değiştirelim bakın mana ne kadar değişiyor; “kapak”,
“kayak”, “kavak”. Bu örnekleri çoğaltmak
mümkün. Bu şekilde harf değişimiyle mananın bütün dillerde değiştiğini
unutmamak lazım ve Kur’an-ı Kerim’in indirildiği dil olan Arapça’da da bu
değişimlerin olduğunun farkında olmak lazım. O nedenle de Kur’an-ı Kerim’i
öğrenirken Arapça harflerin çıkışına (mahreç), telaffuzuna ve tecvid kurallarına
uymaya azami gayret gösterilmelidir.
Bilindiği gibi çocuğun ilk okulu evi
ilk öğretmeni de anne - babasıdır. Çocuklara Kur’an-ı Kerim okumasını öğretmek
ve dinî yönden gelişimlerini sağlamak öncelikle anne – babanın görevidir. Anne
– baba çocuğuna iyi bir din eğitimi vermekle mükelleftir. Anne – babadan her
biri öncelikle kendisi dini bilgilerini artırmak ve dinin gereklerini yerine
getirmek noktasında hassas olmalı, bu yönüyle çocuklarına her zaman örnek
olmalıdırlar.
Yaz mevsimini yaşadığımız şu günlerde
okullar tatil. Tüm öğrenciler üç ay okula devam etmeyecekler. Bu tatil
günlerinin çocuklarımızın Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmeleri ve dini
bilgilerini artırmaları için büyük fırsatlar olduğu göz ardı edilmemelidir. Bilindiği
gibi bütün camilerimizde çocukların Kur’an-ı Kerim okumalarını ve dini bilgiler
edinmelerini sağlamak maksadıyla yaz kursları düzenleniyor. Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın sunmuş olduğu bu büyük ve önemli hizmetten çocuklarımızı
muhakkak istifade ettirmeliyiz. Eğer yetişkinler olarak bizler Kur’an-ı Kerim
okumayı bilmiyorsak veya bildiğimiz halde okumamızı daha akıcı hale getirmek
istiyorsak, camilerdeki din görevlilerine muhakkak müracaat edelim. Hiçbir din
görevlisinin bu istekle kapısına gelen bir vatandaşa olumsuz cevap vereceğini
zannetmiyorum. Çünkü peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; “Sizin en
hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” (Buhari, Fedail, 21.)
buyuruyor. Bu müjdeye sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din
görevlilerinin değil, Kur’an-ı Kerim okumayı bilen ve öğretebilecek vakti olan
veya vakit ihdas edebilecek herkesin iltifat göstereceği şüphesizdir. Yazımızı
merhum Mehmet Akif ERSOY’un muazzam dizeleriyle bitirmek istiyorum.
“Lafz-ı muhkem, yalnız anlaşılan,
Kur’an’ın;
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz
mananın;
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız
yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün
toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla
bilin;
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal
bakmak için!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder