2 Eylül 2015 Çarşamba

Kur’an-ı Kerim Okumak


            Sözlükte, “toplamak, bir araya getirmek, okumak” gibi anlamlara gelen; terim olarak ise “Hz. Peygambere indirilen, Mushaflarda yazılı, Peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla (yalan üzere birleşmesi mümkün olmayan bir topluluğun, yine yalan üzere birleşmesi mümkün olmayan başka bir topluluğa aktarımı ve bu silsilenin günümüze kadar ulaşması) nakledilmiş, okunması ibadet olan, insanlığın benzerini getirmekten aciz olduğu ilahi kelam” (TDV, İlmihal, c. I, s. 102-103) diye tarif edilen Kur’an-ı Kerim son peygamber olan Hz. Muhammed’e (SAV) indirilmiş son ilahi kitaptır. Şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim’in indirilişinin ana gayesi okunması, anlaşılması ve içindeki emir ve yasakların hayata geçirilmesidir. Kur’an-ı Kerim’in hayata geçirilmesi noktasında en büyük örnek şüphesiz ki peygamberimizdir. Çünkü peygamberimiz Kur’an-ı Kerim’in kendine indirilen ayetlerini insanlara okuyor, anlaşılamayan yerlerini insanlara izah ediyor ve belki de en önemlisi Kur’an-ı Kerim’le nasıl amel edileceğini bizzat kendisi hayatında, uygulamalarıyla, davranışlarıyla insanlara lisan-ı hal ile aktarıyordu.
            Kur’an-ı Kerim’in hayata geçirilmesi ve uygulanması için anlaşılır olması ve insanlar tarafından anlaşılması şarttır. Kur’an-ı Kerim’in dili Arapça olduğu için Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında iyi bir Arapça’ya sahip olmak en efdalidir; Arapça bilinemiyorsa da Arapçayı bilen ve Kur’an-ı Kerim’i Türkçe’ye mealen aktarmış veya ayetler üzerine yapılmış yorumlardan ibaret olan tefsir kaynaklarına başvurmak elzemdir.
            Kur’an-ı Kerim’in lafzı da manası da Allah’a ait olduğu için Kur’an-ı Kerim’in mealinin de okunması muhakkak ki sevaptır. Ama “Nasıl olsa Türkçe meali var; Arapçasından okumaya ne gerek var?” diye düşünülmemeli ve muhakkak Arapça orijinal metninin güzel ve akıcı şekilde okunması öğrenilmelidir. Kur’an-ı Kerim okunurken kesinlikle Latin harfleriyle yazılmış Arapça metin tercih edilmemeli ve Arap harfleriyle yazılmış Arapça orijinal metin okunmalıdır. Arap dilinde Türkçe’den farklı bazı sesler vardır. Bu sesleri çıkarmak için azami gayret göstermeli ve küçükten itibaren çocuklarımıza mahreçlerine uygun ve tecvidli Kur’an-ı Kerim okumayı öğretmeliyiz. Bilindiği gibi konuştuğumuz dil olan Türkçe’de bir harf değişirse kelimenin manası tamamen değişiyor. Örnek verecek olursak; “kazak” kelimesinin ortasındaki ”z” harfini değiştirelim bakın mana ne kadar değişiyor; “kapak”, “kayak”, “kavak”.  Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu şekilde harf değişimiyle mananın bütün dillerde değiştiğini unutmamak lazım ve Kur’an-ı Kerim’in indirildiği dil olan Arapça’da da bu değişimlerin olduğunun farkında olmak lazım. O nedenle de Kur’an-ı Kerim’i öğrenirken Arapça harflerin çıkışına (mahreç), telaffuzuna ve tecvid kurallarına uymaya azami gayret gösterilmelidir.
            Bilindiği gibi çocuğun ilk okulu evi ilk öğretmeni de anne - babasıdır. Çocuklara Kur’an-ı Kerim okumasını öğretmek ve dinî yönden gelişimlerini sağlamak öncelikle anne – babanın görevidir. Anne – baba çocuğuna iyi bir din eğitimi vermekle mükelleftir. Anne – babadan her biri öncelikle kendisi dini bilgilerini artırmak ve dinin gereklerini yerine getirmek noktasında hassas olmalı, bu yönüyle çocuklarına her zaman örnek olmalıdırlar.
            Yaz mevsimini yaşadığımız şu günlerde okullar tatil. Tüm öğrenciler üç ay okula devam etmeyecekler. Bu tatil günlerinin çocuklarımızın Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmeleri ve dini bilgilerini artırmaları için büyük fırsatlar olduğu göz ardı edilmemelidir. Bilindiği gibi bütün camilerimizde çocukların Kur’an-ı Kerim okumalarını ve dini bilgiler edinmelerini sağlamak maksadıyla yaz kursları düzenleniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sunmuş olduğu bu büyük ve önemli hizmetten çocuklarımızı muhakkak istifade ettirmeliyiz. Eğer yetişkinler olarak bizler Kur’an-ı Kerim okumayı bilmiyorsak veya bildiğimiz halde okumamızı daha akıcı hale getirmek istiyorsak, camilerdeki din görevlilerine muhakkak müracaat edelim. Hiçbir din görevlisinin bu istekle kapısına gelen bir vatandaşa olumsuz cevap vereceğini zannetmiyorum. Çünkü peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” (Buhari, Fedail, 21.) buyuruyor. Bu müjdeye sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din görevlilerinin değil, Kur’an-ı Kerim okumayı bilen ve öğretebilecek vakti olan veya vakit ihdas edebilecek herkesin iltifat göstereceği şüphesizdir. Yazımızı merhum Mehmet Akif ERSOY’un muazzam dizeleriyle bitirmek istiyorum.
            “Lafz-ı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;
            Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın;
            Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!”
             

            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder