2 Eylül 2015 Çarşamba

Kardeşlik Hukuku


‘Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. “Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.” Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.’ (Maide Suresi, 27-30)
‘Kardeşleri dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.” “Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.” Onlardan bir sözcü, “Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi.Babalarına şöyle dediler: “Ey babamız! Yûsuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Hâlbuki biz onun iyiliğini isteyen kişileriz.” “Yarın onu bizimle beraber gönder de gezip oynasın. Şüphesiz biz onu koruruz.”Babaları, “Doğrusu onu götürmeniz beni üzer, siz ondan habersiz iken onu kurt yer, diye korkuyorum.” Onlar da, “Andolsun biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse (o takdirde) biz gerçekten hüsrana uğramış oluruz” dediler. Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz de ona, “Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik. (Yûsuf’u kuyuya bırakıp) akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler. “Ey babamız! Biz yarışa girmiştik. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) onu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın” dediler.’ (Yusuf Suresi, 8-17)
Bu günlerde ülkemiz çok zorlu bir süreçten geçiyor. Aynı kıbleye yönelen, aynı secdeye baş koyan insanlar sanki birbirlerine hasım kesildiler. Ne olduğunu anlamak gerçekten çok güç. Bireysel olarak, Allah’a dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Ne oldu da böyle oldu, nasıl oldu da bu hale geldik anlayabilmek hakikaten zor. Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teâla ‘Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.’ (Hucurat Suresi, 10) buyuruyor. Tüm inananları kardeşlik paydasında toplayan dinimizin bu kutsî mesajına göre hareket etmemiz gerekmez mi? Birbirini daha dinlemeden, hüküm verenler bunu nasıl yapıyorlar anlamak mümkün değil. Kerbela’da Hz. Hüseyin’i ve Ehl-i Beyt’i şehit edenler de kendilerini Müslüman olarak adlandırıyorlardı. Yani ayetin kardeşlik paydasında topladığı zümrenin içinden sayıyorlardı kendilerini. Yukarıda verdiğimiz ayetlerde de Hz. Âdem’in iki oğlundan biri diğerini öldürüyor; diğer ayetler de ise Hz. Yusuf kardeşleri tarafından kuyuya atılarak ölüme terkediliyordu. Bu eylemleri yapanlar gerçek kardeşlerdi bir de üstelik. Tabi ki, Müslümanlık ortak çatısı altında değilse din kardeşliği, öz kardeşliğin bile önüne geçer ama Hz. Yusuf’a o kötülüğü yapan kardeşlerin veya Hz. Adem çocuklarından katil olanın Müslüman olmadıklarına dair bir ibare de yoktur. Hem din kardeşi hem gerçek kardeşine yapılmış kötülüklerdi bunlar.
Kardeşlerin birbirlerine karşı bu tavırlarını olumsuz olarak vasfeden Kur’an-ı Kerim, tüm inananları kardeş kabul ediyor. Bize ne oluyor ki, kardeş kavgasından neredeyse zevk alır olduk. Yıllarca bu memlekette kardeş kardeşi kırdı; yetmedi mi? Türk - Kürt, Alevî – Sünnî, Laik – Anti Laik vs. bölünmüşlüklerle yıllarca nifak tohumları ekildiği yetmedi mi? Şimdi de daha farklı bir senaryo mu deneniyor?
Peki, toplumda ihtilaflar olamaz mı? Farklı düşünceler olamaz mı? Olur, tabi ki ve hatta olmalı. Ama bu kardeşlik hukuku çerçevesinde olmalı. Dinimiz tüm aşırılıklardan bizi men ederken aşırı uçlarda dolanmak sadece düşman sevindirir. Yazımı bir internet sitesinde okuduğum ve çok hoşuma giden bir sözle bitirmek istiyorum. ‘Bizim sorunumuz; ihtilafın varlığı değil, ihtilaf ahlâkının yokluğudur.’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder