23 Mart 1960... Son devrin en önemli
alimlerinden Bediüzzaman Said-i Nursî'nin vefat tarihi. Yani 23 Mart
Bediüzzaman'ın ölüm yıl dönümüydü. Bir zamandır yazmayı tasarladığım bir konu
vefatının sene-i devriyesine nasip oldu.
Ömrünün büyük bir bölümünü
hapishanelerde ve sürgünlerde geçirmiş, inandığı değerler uğruna çok büyük
fedakarıklara katlanabilmiş bir alim Bediüzzaman... Dinî ilimlerdeki başarısı
ve zekası sebebiyle, zamanının en harikası, en mükemmeli anlamına gelen
"Bediüzzaman" ünvanı verilmiş kendisine ve öyle de anılmış. Yazdığı
ve yazdırdığı tüm eserleri "Risale-i Nur Külliyatı" adı ile anılıyor.
En büyük isteklerinden olan, bu eserlerin Diyanet İşleri Başkanlığı'nca basımı,
son yıllarda gerçekleşmekte...
Ömrü hapishane ve sürgünlerde geçen
Bediüzzaman'ın en büyük hayallerinden biri de Van'da "Medresetü'z -
Zehra" adını verdiği okulunu inşaa edebilmekti. Ömrünün sonuna kadar bu
ideal için çalışmış, çabalamış, uğraş vermiş Bediüzzaman... Din ilimleri ile
fen ilimlerinin beraber okutulacağı bir okul olarak tasarladığı okulu için
Bediüzzaman, hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde resmî bazı girişimlerde de
bulunmuş. 1907'de II. Abdülhamid'e ulaşmak istemiş fakat daha padişaha meramını
arzedemeden kendini tımarhanede bulmuş. II. Meşrutiyet döneminde, Sultan
Reşat'tan Medresetü'z - Zehra için 20000 altın ödenek alabilmiş. Temelleri dahi
atılan okul, I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ve Doğu Anadolu'nun savaş
meydanı haline gelmesiyle yarım kalmış. Bediüzzaman'da talebeleriyle beraber
savaşa katılmış ve savaş sırasında Ruslar'a esir düşmüş. Cumhuriyet döneminde
de Medresetü'z - Zehra'yı kurmak için girişimlerde bulunmuş yine... 1922'de
meclisten 200 milletvekilinin 163'ünün onayıyla okulu için de söz almış. Fakat
bu söz kağıt üzerinde kalmış ve hayata geçirilememiş.
Afrika'da Mısır'da bulunan Ezher'in
muadili olarak, Asya'da kurmayı planladığı Medresetü'z - Zehra için
Bediüzzaman, "Ezher'in Kız Kardeşi" tabirini kullanmış ve Ezher nasıl
ki Afrika'yı aydınlatacaksa, Medresetü'z - Zehra da Asya'yı öyle aydınlatacak
diye düşünmüş. "Ezherin Kız Kardeşi" tabirini kullandığı Medresetü'z
- Zehra'nın benzerleri veya şubeleri yoluyla çoğalmasını istemiş ve çoğalacağı
yerler için de Bitlis, Diyarbakır, Tiflis gibi yerleri düşünmüş. Bediüzzaman,
kuracağı medresesinde Arapça'yı vacip, Türkçe'yi lazım ve Kürtçe'yi de caiz
olarak görmüş.
Bediüzzaman'ın ilkokuldan
yüksekokula kadar bir külliye şeklinde tasarladığı Medresetü'z - Zehra, fen
ilimleri olan; Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji, Anatomi gibi ilimlerle, din
ilimleri olan; Fıkıh, Tefsir, Hadis, Kelam gibi ilimlerin beraber okutulacağı
bir medrese. Günümüzde tam olarak olmasa da tasarlanan bu kuruma en çok
benzeyen kurumlar heralde İmam - Hatip Okulları...
İmam - Hatip Okulları'nın kuruluşu
sırasında çok büyük emekleri olan ve ilk kurulan İmam - Hatip Okulları'nın ders
programlarını da kendisi oluşturan merhum Celaleddin ÖKTEN Hoca'nın, İmam -
Hatip Okulları'nı oluştururken Medresetü'z - Zehra gibi bir hayalden haberi var
mıdır bilemiyoruz ama fen ilimleriyle din ilimlerinin beraber tedrisinin
yapılması yönüyle Medresetü'z - Zehra ve İmam - Hatip Okulları birbirine
benziyor gibi. İki kurumun fen ve din ilimlerinin beraber tedrisi noktasında
birbirine benzemesi yanında Medresetü'z - Zehra, ilkokuldan yüksekokula bir
külliye şeklinde düşünülürken, İmam - Hatip Okulları'nın sadece ortaokul ve
lise ile sınırlı kalışı ve bunun yanında İmam - Hatip Okulları'nda okutulan
sosyal bilimler ile felsefenin Medresetü'z - Zehra idealinde yer alıp
almayacağının net olarak bilinmemesi yönleriyle de Medresetü'z - Zehra ve İmam
- Hatip Okulları birbirinden ayrılmakta...
Sonuç olarak, 1960 yılında Hakka
yürümüş ve 1950'li yıllarda ilk İmam - Hatip Okulları'nın açılışına şahit olmuş
Bediüzzaman'ın, İmam - Hatip Okulları hakkında olumlu intibalarının olduğu
biliniyor. Dinî ilimler ve fen ilimlerinin beraber okutulması noktasında
Medresetü'z - Zehra ideali ile İmam - Hatip Okulları birbirine benzemekte.
Bunun yanı sıra tabi ki Medresetü'z - Zehra ve İmam - Hatip Okulları birbirinin
aynı değiller. Hem dinî ilimlerin hem de fen ve sosyal bilimlerinin beraber
okutulması sebebiyle Türkiye'ye has bir model olan ve İslam dünyasında bir
benzeri daha bulunmayan İmam - Hatip Okulları, hem dinî ilimlerin hem de fen
ilimlerinin beraber okutulması hasebiyle Bediüzzaman Said-i Nursî'nin
"Medresetü'z - Zehra" diye isimlendirdiği ve hayalini kurduğu kurumla
büyük benzerlikler gösteren bir kurumdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder