3 Eylül 2015 Perşembe

Samimiyet


Bilindiği gibi içinde bulunduğum hafta “Kutlu Doğum Haftası.” Peygamber Efendimizin dünyayı onurlandırmalarının miladî takvime göre yıl dönümünü içinde barındıran hafta… Kutlu Doğum Haftası ülkemizde 20 – 25 yıldır kutlanmakta… Hicrî takvime göre rebiülevvel ayının on ikisinde olan ‘Mevlid Kandili’ değişik ülkelerde kutlanıyor ama miladî takvime göre peygamberimizin doğumunda etkinlik yapan başka bir ülke var mı bilemiyorum. Ülkemizde ortaya çıktığını zannettiğim bu uygulamaya bidat-ı hasene (güzel veya olumlu bidat) denebilir. Peygamberimizin doğumunun kutlandığı bu etkinliklerde peygamberimizi anma yerine anlamanın veya anlamaya çalışmanın ön planda olması gerektiğini düşünüyorum.
Kutlu Doğum Haftası kutlamalarının ülkemizdeki ana uygulayıcısı olan Diyanet İşleri Başkanlığı son yıllarda her kutlamayı ayrı bir başlık altında yapıyor. Bu yıl ki kutlamaların ana başlığı “Din ve Samimiyet.” Bu yıl din ve samimiyet özelinde yapılan programlarda halkımız üzerinde samimiyet konusunda bir farkındalık uyandırılmaya çalışılıyor. Samimiyet ama kime veya neye karşı? Biz de bu konu üzerine birkaç kelam etmeye çalışalım.
Rabbine Karşı Samimiyet…
Topluma Karşı Samimiyet…Kişi önce Rabbine karşı samimi olmalı. Rabbine yönelirken tam bir teslimiyet içerisinde olmalı. Hatta sadece Rabbine teslim olabilmeli. Sadece Rabbinin huzurunda el pençe divan durabilmeli, sadece Rabbinin dilek ve isteklerinin sorgusuz sualsiz yerine getirebilmeli. Bunu yaparken de aklını bir kenara koymadan, aklını birilerine kiraya vermeden tam bir teslimiyet içerisinde olabilmeli Rabbine karşı… Sadece Rabbinin karşısında eğilmeli… Her namazımızın her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresinin beşinci ayetinde defalarca kez “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz” diyoruz. Yani “İbadet ve teatini sadece Rabbine has kılan ve sadece O’ndan yardım bekleyen ve medet umanlar ancak Rablerine karşı samimidirler” diyebiliriz. Ayrıca meşhur Cibril hadisinde Peygamber Efendimize “İhsan nedir?” diye sorulunca; vermiş olduğu “Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da, o seni muhakkak görür. (Buhari, İman,1; Müslim, İman,1)” cevabı insanın Rabbine karşı olan yerini konumlandırmaktadır.
İnsanların içinde yaşadıkları topluma karşı, çevrelerindekilere karşı sorumlulukları vardır. İnsanın öncelikle yakınından, anne-babası, çocukları, hısım, akrabasından başlayarak çevresindeki tüm insanlara karşı; İslam’ın inananları kardeş ilan etmesinden dolayı tüm İslam ümmetine karşı ve daha da geniş manada tüm insanlara ve hatta tüm insanlığa karşı vazife ve sorumluluklar vardır. (Dinimizin inananları kardeş ilan etmesiyle ilgili olarak bkz. Hucurat Suresi 10. ayet, Müslim, Birr, 32) İnsan bu sorumluluklarının bilincinde olarak samîmane gayret göstermelidir. Bu sayede hem içinde yaşadığı topluma hem de genel manada tüm insanlığa faydalı işler yapan bir birey olabilmelidir.
Kendine Karşı Samimiyet…
İnsanın belki de samimî olması gereken en önemli varlık, kişinin bizzat kendisi… İnsan yapmış olduğu davranışlardan ötürü, söylemiş olduğu sözlerden veya uygulamalarından ötürü pişmanlık duygusu içerisinde olmamalı; pişmanlık duyacağı fiilleri yapmamalı… Önce kendine karşı samimi olabilmeli ve aynaya rahatlıkla bakabilmeli insan. Yaptığı veya yapması gerektiği halde yapmadığı yanlış olan her ne varsa bunları telafi yoluna gidebilmeli. Nefsin ve şeytanın esiri olmamalı… Dünyaya gözlerini kapayıp da ahirete doğduğunda Rabbinin karşısına utanmadan çıkabilmeli… Kendi muhasebesini burada yapabilmeli…
Şüphesiz ki en büyük mahkeme insanın kendi içinde olan vicdan mahkemesi… İnsan herkesi kandırabilir ama kendini asla. O nedenle vicdanıyla yüzleşebilmeli insan… Kendine karşı samimi olabilmeli…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder