Dinimiz İslam dini, tüm inananları
kardeş ilan etmekte. Biz Müslümanlar olarak, dünyanın neresinde olursa olsun,
bir Müslüman’ın başına bir olumsuzluk geldiğinde, kendimizde de sorumluluk
hissetmek ve o Müslümanların derdiyle dertlenmek zorundayız. Çünkü Peygamber
Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV), bir yanlış gördüğümüzde onu elimizle
düzeltmemizi, eğer buna gücümüz yetmezse dilimizle düzeltmemizi emretmiş. Buna
da gücünüz yetmezse kalbinizle buğzedin (o olayı tasdik etmeyin) ki; bu da
imanın en düşüğüdür; buyurmuş. İmanın en düşüğü diye tabir olunan buğzedebilmek
için dahi en azından o olay hakkında bilgi sahibi olmak şart. Çünkü bilmediğin
bir yanlışı düzeltemezsin. O nedenle de dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan
Müslümanlar hakkında en azından bilgi sahibi olmamız lazım. O bölgelerle
iletişimi canlı tutmamız lazım. Biz Türkiye’de yaşayan Müslümanlar olarak
maalesef sadece bize bildirilen kadarını biliyoruz ve maalesef dünyanın büyük
bir bölümü hakkında da hiçbir bilgiye sahip değiliz.
Televizyon kanallarında, çeşitli
ülke ve bölgeleri tanıtan gezi programları yayınlanmakta. O programlardan biri
de Samanyolu televizyonu ve Mehtap televizyonunda yayınlanan ‘Ayna’ programı.
Mehtap televizyonunda yayınlanan son bölümde, şu an Yunanistan’a bağlı olan, dört
yüz yıl Osmanlı toprağı olmuş Rodos adasını tanıttı. Dört yüz yıl Osmanlı
toprağı olmuş adada, maalesef Osmanlı izlerini silebilmek için, Yunan
hükümetleri her şeyi yapmış. Osmanlı imzası yapılar bakımsız ve metruk
vaziyette, Camiler harabe halde, minareler yıkık, şadırvanlar mezbelelik. Koca
Rodos adasında 3.000 Müslüman Türk kalmış. Bu kişilerin de çoğu Türkçe’yi bile
unutmuş. Asimile olmaya yüz tutan Rodoslu Türklerden bazıları çocuklarına Türk
ve Müslüman ismi vermeyi de bırakmış, Yunan ismi vermeye başlamışlar. Osmanlı
döneminde otuza yakın cami olan adada şu an yedi cami varmış ve bunlardan da
sadece biri şu an ibadete açık halde. Bir Cuma namazı sırasında çekimler
yapılmış program için; maalesef pekte büyük olmayan ibadete açık olan o cami
dahi dolmamış Cuma cemaatiyle. 3.000 Müslüman Türk’ün yaşadığı bir yerde bir
cami dolusu Cuma cemaatinin dahi olmaması durumun vehametini göstermekte belki
de. Namaza gelenlerin bazıları da değişik ülkelerden oraya çalışmaya gelmiş
Müslümanlardı. Bu tablo da göstermekte ki o 3.000 Türk’ün de çoğu İslam’dan
bîhaber. Halkla yapılan röportajlarda halk, 1948’den bu yana Türkiye’nin
kendilerine sırtını döndüğünü söylüyorlar. Özellikle Türkiye’ye katılma
ihtimali belirdiği halde Rodos’u da kapsayan ‘on iki ada’yı Türkiye’ye ilhak
etmeyen İsmet İnönü’ye çok kızgınlar. Kıbrıs harekâtı sonrası üzerlerindeki
baskı daha da artmış. Türkçe eğitim veren okullar kapatılmış, son müftüleri
öldükten sonra Yunan hükümetleri müftülerini tanımamış. Şu an Avrupa Birliği
üyesi olan Yunanistan’da Türk çocukları dillerini ve dinlerini öğrenemiyorlar.
Özellikle Kıbrıs harekâtı sonrası birçok Türk Rodos’tan Türkiye’ye göçmüş.
Kıbrıs harekâtı öncesi 15.000 civarında Türk nüfusu varmış adada. Programda
gösterilen bir caminin haliyse içler acısıydı. Camiyi nikâh salonuna
çevirmişler. Tam da mihrabın olduğu yerde, gelin ve damadın oturacağı masa
duruyordu…
Bunlar bizi neden mi ilgilendiriyor?
Millî ve manevî bağlarımızın olduğu o insanlar hala kendilerinin vatanı olarak
Türkiye’yi söylüyorlar; dinlerinin İslam olduğunu söylüyorlar da ondan. Hala
dünya üzerinde çeşitli coğrafyalarda birçok Türk ve Müslüman baskı altında,
zulüm görmekte… Ve bu coğrafyaların bazıları da daha yüz, yüz elli yıl öncesine
kadar Osmanlı toprağı olan coğrafyalardı. Bundan yüz elli yıl önce Osmanlı için
Samsun, Çarşamba ne kadar vatan toprağı idiyse; şu an Müslümanların ve Müslüman
Türklerin sıkıntı yaşadıkları, Rodos, Girit, Batı Trakya, Kosova, Bosna,
Kerkük, Musul, Filistin, Suriye, Mısır vb. yerler de o kadar vatan toprağıydı.
Çarşambalı kendini ne kadar Osmanlı olarak görüyorsa, Kosovalı da, Filistinli
de, Bosnalı da kendini o kadar Osmanlı olarak görüyordu. Bize okullarımızda
maalesef o coğrafyalarda yaşayanların halleri anlatılmadı. Tarih dersleri hep
1940’lara gelince bitirildi. Sonrası sanki yaşanmamış gibi anlatılmadı; belki
de şimdilik bilinmemesi istendi. Osmanlı tarihi anlatılırken hiç Suriye’nin,
Mısır’ın, Balkanlar’ın, Arabistan’ın da, bir zamanlar bizim topraklarımız
olduğu hissi verilmedi. Yüzünü batıya dönen Osmanlı bakiyesi üzerine kurulu
yeni devlet, maalesef yüzünü batıya dönerken, sırtının da doğuya döndüğünü
düşünemedi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder