2 Eylül 2015 Çarşamba

Muharrem, Kerbela, Aşûre ve Toplumsal Empati


            Hicrî 1433 yılına girdik. Muharremdeyiz. Muharrem ayı tarihte birçok önemli olayın gerçekleştiği bir ay. Bu ayda meydana gelen ve İslam tarihi açısından çok önemli olan iki olay; Peygamber efendimizin Mekke’den Medine’ye bu ayda hicret etmiş olması ve Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmiş olmasıdır.

            Kerbela: İnsanlık onurunun çiğnendiği yer…
            Kerbela, insanlığın utanç tablolarından biri. Dünyanın neresinde olursa olsun, kim tarafından, kime uygulanmış olursa olsun; tam teçhizatlı askerlerce sivillerin üzerine yapılan her türlü harekât bir insanlık suçu. Peygamber efendimizin “Cennet delikanlılarının efendisi” diye taltif ettiği, Peygamber efendimizin amcaoğlu ve damadı Hz. Ali ile Peygamberim efendimizin kızı Hz. Fatıma’nın iki yiğidinden biri, Peygamber efendimizin soyunun günümüze kadar ulaşmasına vesile olan, Peygamber torunu Hz. Hüseyin, Kerbela’da Ehl-i Beyt’ten onlarca kişiyle beraber kılıçtan geçirilerek şehit edildi.
            Hz. Hüseyin’in şehadeti Alevîsiyle, Sünnîsiyle, Şiîsiyle tüm İslam âleminin ortak acısıdır. Yüreğinde peygamber sevgisi, vicdan bulunduran herkes de böyle hissetmelidir. Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt sevgisi hem Alevîlerde hem de Sünnîlerde had safhadadır ve öyle de olmalıdır. Namaz kılan her mü’min, beş vakit namazında defalarca kez okuduğu “Allahümme Salli” duasında Ehl-i Beyt’i de anmakta ve onlara da hayır dualarda bulunmaktadır. Peygamberimizin Ehl-i Beyt’ine olan sevgi de Alevî, Sünnî, Şiî ayrımı yoktur, olmamalıdır. Fakat, her işte ifrat ve tefrit kötü olduğu gibi bu konuda da kötüdür. Kişiler sevinçlerinde olduğu gibi üzüntülerini de abartmamalıdır. Hz. Hüseyin’e duyulan sevgi O’nu insandan daha üstün bir konuma oturtmamalı. Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt’ten bazılarının şehadetiyle sonuçlanan “Kerbela Hadisesi”ne olan üzüntü de abartılmayıp, insanların kendilerine zarar verircesine üst baş parçalayarak veya bedenlerinden kanların akacağı derecede kendilerine zulmetmelerine de engel olunmalıdır.

            Toplumsal empati…
            Toplumumuzda gerek siyasî, gerekse dinî sebeplerle Alevî ve Sünnîler birbirine düşman edilmeye çalışıldı. İnsanlar birbirlerini tam tanımadan, birbirlerinin inançları hakkındaki su-i zanlarıyla birbirine düşman edilmek istendi; birinin diğerini anlamaya çalışması engellendi veya engellenmeye çalışıldı. İnsanların birbirleriyle olan iletişimsizlikleri insanları sevgide de, nefrette de ifrat ve tefrit noktalarına taşıdı ve uçlar daha da sivrildi. Aynı kıbleye dönüldüğü, aynı Allah’a, peygambere inanıldığı unutuldu ve insanlar birbirlerine tekfire kadar ulaşan ithamlarda bulundular. Yıllardır birbirini anlamaya çalışmadı kimse. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl güzel bir çalışmaya imza atıyor. 10 Muharrem Pazartesi, yani Aşûre günü bir anma etkinliği yapılıyor, Kerbela şehitleri adına. Bu etkinlikten dolayı Diyanet İşleri Başkanlığı’nı tebrik etmek lazım. Büyük bir atılım İslam kardeşliği adına…

            Aşure, sadece bir çorba değildir…

            Hz. Hüseyin’in Hakka yürüdüğü 10 Muharrem aynı zamanda Aşûre Günü. Aşûre günü sadece çorba yapıp; hısım, akraba ve komşulara dağıtmaktan ibaret değil şüphesiz. Tarihî kökeni Hz. Nuh’a kadar dayandırılan Aşûre, onlarca değişik tat ve lezzetin bir araya gelerek oluşturduğu bir ahenk. Aşûre çorbasını, birbirinden değişik tat ve lezzetlerden oluşması yönüyle İslam dünyasına benzetmek mümkün. Farklı anlayışlar ve farklı duruşların bulunduğu İslam dünyasında, bütün kesimlerin birbirlerini anlamaya çalışmaları ve birbirlerine saygı duymaları gerektiğini haykırıyor Aşûre. O farklı tat ve lezzetlerden öyle müthiş bir lezzet çıkıyor ki ortaya. İşte İslam dünyası da bütün farklılıklarıyla Aşure gibi olmalı. Her farklı yorum kendi içinde bir tat gibi düşünülürse, Alevîsiyle, Sünnîsiyle, Şiîsiyle ve diğer bütün farklı görüşleriyle İslam dünyası, farklı tatların bir araya gelerek, çok daha hoş yeni bir tat olan Aşure gibi olmalı, olabilmeli. Kalbî selamlar… Aşûre gününüz mübarek olsun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder