Hicrî 1433 yılına girdik.
Muharremdeyiz. Muharrem ayı tarihte birçok önemli olayın gerçekleştiği bir ay.
Bu ayda meydana gelen ve İslam tarihi açısından çok önemli olan iki olay;
Peygamber efendimizin Mekke’den Medine’ye bu ayda hicret etmiş olması ve Hz.
Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmiş olmasıdır.
Kerbela: İnsanlık onurunun
çiğnendiği yer…
Kerbela, insanlığın utanç
tablolarından biri. Dünyanın neresinde olursa olsun, kim tarafından, kime
uygulanmış olursa olsun; tam teçhizatlı askerlerce sivillerin üzerine yapılan
her türlü harekât bir insanlık suçu. Peygamber efendimizin “Cennet
delikanlılarının efendisi” diye taltif ettiği, Peygamber efendimizin amcaoğlu ve
damadı Hz. Ali ile Peygamberim efendimizin kızı Hz. Fatıma’nın iki yiğidinden
biri, Peygamber efendimizin soyunun günümüze kadar ulaşmasına vesile olan,
Peygamber torunu Hz. Hüseyin, Kerbela’da Ehl-i Beyt’ten onlarca kişiyle beraber
kılıçtan geçirilerek şehit edildi.
Hz. Hüseyin’in şehadeti Alevîsiyle,
Sünnîsiyle, Şiîsiyle tüm İslam âleminin ortak acısıdır. Yüreğinde peygamber
sevgisi, vicdan bulunduran herkes de böyle hissetmelidir. Hz. Hüseyin ve Ehl-i
Beyt sevgisi hem Alevîlerde hem de Sünnîlerde had safhadadır ve öyle de
olmalıdır. Namaz kılan her mü’min, beş vakit namazında defalarca kez okuduğu
“Allahümme Salli” duasında Ehl-i Beyt’i de anmakta ve onlara da hayır dualarda
bulunmaktadır. Peygamberimizin Ehl-i Beyt’ine olan sevgi de Alevî, Sünnî, Şiî
ayrımı yoktur, olmamalıdır. Fakat, her işte ifrat ve tefrit kötü olduğu gibi bu
konuda da kötüdür. Kişiler sevinçlerinde olduğu gibi üzüntülerini de
abartmamalıdır. Hz. Hüseyin’e duyulan sevgi O’nu insandan daha üstün bir konuma
oturtmamalı. Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt’ten bazılarının şehadetiyle sonuçlanan
“Kerbela Hadisesi”ne olan üzüntü de abartılmayıp, insanların kendilerine zarar
verircesine üst baş parçalayarak veya bedenlerinden kanların akacağı derecede
kendilerine zulmetmelerine de engel olunmalıdır.
Toplumsal empati…
Toplumumuzda gerek siyasî, gerekse
dinî sebeplerle Alevî ve Sünnîler birbirine düşman edilmeye çalışıldı. İnsanlar
birbirlerini tam tanımadan, birbirlerinin inançları hakkındaki su-i zanlarıyla
birbirine düşman edilmek istendi; birinin diğerini anlamaya çalışması
engellendi veya engellenmeye çalışıldı. İnsanların birbirleriyle olan
iletişimsizlikleri insanları sevgide de, nefrette de ifrat ve tefrit
noktalarına taşıdı ve uçlar daha da sivrildi. Aynı kıbleye dönüldüğü, aynı
Allah’a, peygambere inanıldığı unutuldu ve insanlar birbirlerine tekfire kadar
ulaşan ithamlarda bulundular. Yıllardır birbirini anlamaya çalışmadı kimse.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl güzel bir çalışmaya imza atıyor. 10 Muharrem
Pazartesi, yani Aşûre günü bir anma etkinliği yapılıyor, Kerbela şehitleri adına.
Bu etkinlikten dolayı Diyanet İşleri Başkanlığı’nı tebrik etmek lazım. Büyük
bir atılım İslam kardeşliği adına…
Aşure, sadece bir çorba değildir…
Hz. Hüseyin’in Hakka yürüdüğü 10
Muharrem aynı zamanda Aşûre Günü. Aşûre günü sadece çorba yapıp; hısım, akraba
ve komşulara dağıtmaktan ibaret değil şüphesiz. Tarihî kökeni Hz. Nuh’a kadar
dayandırılan Aşûre, onlarca değişik tat ve lezzetin bir araya gelerek
oluşturduğu bir ahenk. Aşûre çorbasını, birbirinden değişik tat ve lezzetlerden
oluşması yönüyle İslam dünyasına benzetmek mümkün. Farklı anlayışlar ve farklı
duruşların bulunduğu İslam dünyasında, bütün kesimlerin birbirlerini anlamaya
çalışmaları ve birbirlerine saygı duymaları gerektiğini haykırıyor Aşûre. O
farklı tat ve lezzetlerden öyle müthiş bir lezzet çıkıyor ki ortaya. İşte İslam
dünyası da bütün farklılıklarıyla Aşure gibi olmalı. Her farklı yorum kendi
içinde bir tat gibi düşünülürse, Alevîsiyle, Sünnîsiyle, Şiîsiyle ve diğer
bütün farklı görüşleriyle İslam dünyası, farklı tatların bir araya gelerek, çok
daha hoş yeni bir tat olan Aşure gibi olmalı, olabilmeli. Kalbî selamlar… Aşûre
gününüz mübarek olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder