2 Eylül 2015 Çarşamba

İnanç – Davranış İlişkisi (Bir Anketin Düşündürdükleri)


            Günümüzde İslam’ı tebliğ değil maalesef İslam’ı temsil sorunu yaşanmakta. İslam’ı anlatan, aktaran kişi bolca. Fakat bu anlatan ve aktaranların bir kısmı da belki dahil dinin gereklerini yerine getirmiyor veya gereklerini yerine getiriyormuş gibi davranıyor. Yani konuştuğumuz, anlattığımız şeyleri yaşamıyoruz.
            Peygamber efendimiz İslam dininin yaşanmasında en büyük örnek muhakkak. Ama birçoğumuz hayatı hakkında doğru dürüst bilgiye dahi sahip değil. Bir kişiyi örnek almak için önce o kişiyi tanımak lazım. Tanımak içinde ya tanışmak ya da hakkında yazılanları ve hayatını anlatanları okumak. Peygamber efendimiz günümüzde yaşamadığına göre o halde hayatı ve yaptıkları hakkında bilgi sahibi olmak lazım.
            Peygamber efendimiz “Namazı benden nasıl görüyorsanız öyle kılın (Buhari; Ezan, 18)” derken kendinin en büyük örnek olduğunu aktarıyordu yanındaki sahabe-i kirama. Müslümanlar için en büyük örnekliğe sahip peygamberimizi kendisine risalet görevi verilmezden evvel dahi çevresindeki insanlar Muhammedü’l – Emin (Güvenilir Muhammed) olarak isimlendiriyorlardı. Hicretten hemen önce Hz. Ali’yi kendi yatağına yatırırken kendisini öldürmek için dışarıda bekleyenlerle aynı inanca sahip bazı müşriklerin emanetlerini geride kalıp sahiplerine vermesini istiyordu Rasulullah Hz. Ali’den. Müslüman olmasalar bile bazı müşrikler hala en güvenilir kişi olarak peygamberimize itimat ediyorlardı demek ki. Günümüzde yaşayan Müslümanlar ne kadar güvenilir? “Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların selamette olduğu kimsedir (Buhari; İman, 3)” buyuruyor peygamberimiz. Ne oldu da biz Müslümanlara güvenilmez insanlar haline geldik? “Müslümanım” deyip; camiye giden, yan yana saf tutan iki mü’min neden birbirine güvenemez hale geldi? Bu hale nasıl geldik? Nasıl getirildik? Ahlakî normlarımız her geçen gün biraz daha yozlaşmakta.
            Dinimizde “inanç ve davranış” ilişkisi çok önemli. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette Allah-u Teala “iman etmek” yani inançla, “amel etmek” yani inandığın şeyleri hayata geçirmeyi, davranışlara dökmeyi bir arada zikretmekte. (Bakara, 62; Hacc, 50; Talak, 11; İnşikak, 25; Asr, 3; ilh.) Bu beraberlik de gösteriyor ki; sadece “inandım” demek yetmiyor. İnandığın şeyi yaşamak, inandığın şeyleri eyleme geçirmek de gerekiyor. Günümüz Müslümanlarından kime sorsanız “Elhamdülillah Müslümanım” cümlesini ta içten söylüyor. Fakat yaşamlara baktığımızda Müslümanca bir yaşam şeklinin olmadığını maalesef görmekteyiz.
Milli Gazete’de yayınlanan bir ankette “Ahlakî değerlerin bozulmakta olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna katılımcıların % 86’sı “Evet” cevabını vermişlerdir. Bu yazıyı okuyan birçok kişinin de bu cevabı vereceği kanısındayım. Gençlere sorulan “Namaz kılıyor musunuz?” sorusuna katılımcıların sadece % 27,5’i “Evet” cevabını veriyor. Hiç namaz kılmadığını ifade eden gençlerin oranı ise % 15,5. Peygamberimizin “dinin direği (Tirmizi; İman,8)” olarak nitelediği ve “Müslümanım” diyen herkesin günde en az beş vakit kılması gerekli olan bir ibadeti gençlerimizin % 15,5’lik bir kısmı hiç kılmadığını ifade ediyor ve biz “Bu memleketin %99’u Müslüman” diyoruz. Burada bir çelişki yok mu? Yine yapılan ankete göre %31’lik bir kesin Kur’an-ı Kerim okumayı bilmiyor. Yani Türkiye’de yaşayan ve Müslüman olduğunu söyleyen her üç kişiden biri Kur’an-ı Kerim okumayı bilmiyor. Okumayı bildiğini söyleyen veya okuyan kişilerden acaba yüzde kaçlık bir kesim tam anlamıyla tecvitli, kıraate uygun harflerin mahreç ve sıfatlarına uygun okuyabiliyor o da şüpheli. Kur’an’ın Anlamıyla Buluşma Platformu (KAB) tarafından ANAR’a yaptırılan bir ankete göre Türkiye’de Kur’an-ı Kerim’i mealinden bir kez olsun tamamını okuyanların oranı sadece %24. %76’lık bir kesim ise okumamış. “Arapça metni okurken zorlanıyorum, okuyamıyorum” diyenler, Türkiye’de okur yazarlık oranı neredeyse %100. Türkçe mealini neden okumuyoruz?
Velhasıl; samimi değiliz arkadaş. İnandık diyor, fakat gereklerini yerine getirmiyoruz. Din kuru kuruya inandım demekle biten bir olgu değil. İslam dini hayatın her alanına hitap eden ve hayatın her alanını etkisine alan bir din. Samimiyet önemli her şeyden önce. Önce samimi olmalı ve samimi bir kalple “inandım” demeli ve din neyi gerektiriyorsa sorgusuz, sualsiz, önkoşulsuz gereklerini yerine getirmeliyiz. Hz. Ömer’in (r.a.) güzel bir sözüyle bitirelim.

“İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder