Senin “İsmail”in Ne?
Kurban bayramı yaklaşıyor. Herkes
kurbanlıklarını alma veya kurbanda hisselerini kimlerle paylaşacağının
telaşında. Tatlı telaşlar tabi ki bunlar. Kimileri de tercihlerini
yurtdışından, özellikle de açlıkla boğuşan Afrika’dan yana kullanacaklar.
Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının (Deniz Feneri Derneği, İHH İnsanî Yardın
Vakfı, Cansuyu Derneği, Yardımeli Derneği vb.) veya Diyanet İşleri Başkanlığı
gibi kurumların kurban organizasyonlarıyla vekâleten kestirecek kurbanlarını.
Bu yazımızda yaklaşan kurban bayramına da hazırlık olsun diye kurban ibadetinin
tarihsel arka planına götürmeye çalışacağız sizleri. “Ne zamandan beri kurban
ibadeti var?”, “Kurban ibadeti nasıl ortaya çıktı?”, “Kurban sadece hayvan
boğazlamak mı? Yoksa günümüze kurbanın yansımaları var mıdır?” gibi bazı
sorulara cevap aramaya çalışacağız.
Türkçemizde “Kurban” diye
isimlendirdiğimiz ibadet, Arapçada daha çok “zebh”, “nahr” veya “udhiyye”,
“dahiyye” kavramlarıyla ifade edilir. Kurban ibadeti ilk insan ve ilk peygamber
olan Hz. Âdem dönemine kadar gitmektedir. Yani kurban ibadeti insanlıkla
yaşıttır ve her dönemde kurban ibadeti vardır. Kur’an-ı Kerim’de de ifadesini
bulan Hz. Âdem’in çocuklarından Kabil’in Habil’i öldürmesi hadisesinde Allah
için kurban verildiği anlaşılmaktadır. (Maide Suresi, 27 vd.) Hz. Âdem dönemi
sonrasında da kurban ibadeti devam etmektedir. Fakat Hz. Nuh dönemine kadar
kurban ibadeti bir hayvanın kurban edilmesi şeklinde değil de bitkilerden
takdimeler sunmaktan ibarettir. İlk defa Hz. Nuh döneminde hayvan kurbanına
rastlanmaktadır ve hayvan kurbanının Hz. Nuh döneminden itibaren var olduğu
düşünülmektedir. Fakat günümüzde boğazlanarak hayvan kurban etmek şeklindeki
kurban ibadeti Hz. İbrahim’le başlatılmaktadır. Hz. İbrahim’in oğlu Hz.
İsmail’i -Yahudilere göre kurban edilecek olan Hz. İsmail değil, Hz. İshaktır.-
kurban etmek istemesi hadisesini hepimizce malum bir hadisedir. Şimdi o
meseleyi kısaca tekrar hatırlayalım.
Hz. İbrahim’in ilerlemiş yaşına
rağmen çocuğu olmamış ve Hz. İbrahim de salihlerden bir erkek çocuk vermesi
için Allah’a dua etmiştir. Nihayetinde Allah-u Teâlâ Hz. İbrahim’e, Hz.
İsmail’i nasip etmiştir. Hz. İbrahim Allah-u Teâlâ’dan erkek evlat isterken,
çocuğun olması durumunda onu Allah için boğazlayacağını da adamıştır. Hz.
İsmail gelişip, gezip, oynayacak yaşa geldiğinde Allah-u Teâlâ, Hz. İbrahim’e
verdiği sözü hatırlatarak, Hz. İsmail’i kurban etmesini istemiştir. Hz. İbrahim
oğlu Hz. İsmail’e Allah’ın emrini aktardığında, Hz. İsmail babasına; “Babacığım
neyle emrolunduysan onu yap.” diyerek teslimiyetini dile getirmiştir. Hz.
İbrahim oğlu Hz. İsmail’i boğazlayacağı sırada Allah-u Teâlâ Cebrail (as)
aracılığıyla bir koç göndermiş ve onun yerine bunu kes demiştir. Ve günümüze
kadar da hayvan boğazlamaya dayalı kurban ibadeti bu ilk kurban ile başlamış
oldu.
Bu hadiseyle kurban ibadetinin
başlangıç noktasını öğrendik ama yapmamız gereken bir şey daha var. Empati
yaparak kendimizi Hz. İbrahim’in ve Hz. İsmail’in yerine koymak. Önce Hz.
İbrahim olalım. Bir baba düşünün ki; yıllarca çocuğu olmamış, evlat hasretiyle
kavrularak yıllarca Rabbine yakarmış bir erkek çocuğu olsun diye. İlerlemiş
yaşına rağmen, belki de tam ümitler yitmek üzereyken Allah bir erkek çocuk
nasip etmiş Hz. İbrahim’e. Tam da dualarında yakardığı gibi, salihlerden bir
evlat. “En sevdiğini kurban et.” emriyle
yatırmış İsmail’ini bıçağın altına. Hz. İsmail’in yerine geçelim şimdi de. Bir
çocuk düşünün ki; Allah emrediyor diye bıçağın altına yatıyor gözünü bir an
bile kırpmadan. İkisi de tam bir imanla yapmışlardı bu eylemlerini. Ne Hz.
İbrahim bıçağı vururken “Nasılsa bu bıçak kesmez.” diye düşünmüştü; ne de Hz.
İsmail. Tam bir iman ve tam bir teslimiyet içerisindeydiler Allah’ın emrine.
Bir Hz. İbrahim olduk, bir Hz.
İsmail. Şimdi soralım kendimize. Bizim İsmail’imiz ne acaba? “Makamımız mı?”,
“Paramız mı?”, “Ailemiz mi?”, “Eşimiz mi?”, ”Çocuğumuz mu?”, ””El gün ne der?”
düşüncesi mi?” Neyimizden vazgeçmeliyiz acaba? Hangi tarafımızdan? Veya İsmail
olalım bir de. Allah istedi diye vazgeçebilir miyiz canımızdan gözümüzü bile
kırpmadan acaba? Yatabilir miyiz öleceğimizi bile bile bıçağın altına?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder