Günlerdir
gündemdeki bir konu dershaneler. ‘Kapatılacak mı,
kapatılmayacak mı, ne olacak?’ diye tartışılıp duruluyor. Büyük muamma
gerçekten… Veliler telaşlı, hiç kimse ne olacağını bilmiyor. Herkes birbirine
ortaya nasıl bir sonuç çıkacağını soruyor. Kimse ne olacağını veya nasıl
olacağını tam olarak bilemiyor. Kimileri dershaneler üzerinden bazı dinî
oluşumlar hakkında olumsuz şeyler söylerken, kimileri de gardını almış pusuda
bekler gibi bekliyor. Kimileri de ortalığı karıştırıp fitne çıkarabilir miyim
telaşıyla ellerini ovuşturuyor. Kimileri de kıs kıs gülerek kenardan
seyretmekte…
Peki,
nedir bu dershaneler? Nasıl ortaya çıktılar? Birileri zorla mı oluşturdu bu
kurumları?Tarihlerini 1960’lı yıllara kadar götürenler var. Aslında bir
ihtiyacı ortadan kaldırmak için kurulmuş kurumlar, dershaneler. Çeşitli
derslerden tek tek özel ders almak veya tek tek hoca aramak yerine işin biraz
daha derli toplu, bir arada yapıldığı kurumlar aslında. Ve dediğimiz gibi
şartların doğurduğu kurumlar…
Günümüzde
artık şöyle bir algı oluşmuş. ‘Dershaneye gitmeyen öğrenci başarılı olamaz.’
Peki, gerçekten böyle mi? Dershaneye gitmeyen öğrenci başaramaz mı? Sınavlara
hazırlık döneminde dershaneye gitmiş ve sınavlarında başarılı olmasında
dershanenin büyük etkisi olduğunu düşünen biri olarak, dikkatli çalışan her
öğrencinin sınavlarda başarılı olabileceğine inananlardanım. Sistemli ve planlı
bir şekilde çalışan her öğrenci başarılı olabilir kanaatimce.
Peki,
neden tercih ediliyor dershaneler? Okula ek mi, yardımcı mı; yoksa okulunda mı
önüne geçiyor bazen? Maalesef içinde bulunduğumuz sınav sistemi öğrencileri
yarış atlarına çeviriyor. Çocuk, çocukluğunu dahi yaşayamadan daha ilkokulda
kendini testlerin, soruların içinde buluyor. Ortaokuldan liseye geçişlerde,
liseden üniversiteye geçişlerde ve hatta üniversiteden mesleğe geçişlerde hep
dershane, hep dershane… Ve bazen dershane okulunda önüne geçiyor. Birçok son
sınıf öğrencisini ikinci dönem okulda bulmak neredeyse imkânsız. Üniversite son
sınıf öğrencilerinden dershanelere gitmeyen çok az, özellikle de öğretmen
adaylarından. Aslında herkes dershanelerden bir yönüyle şikâyetçi ama herkes de
bir şekilde çocuğum geri kalmasın, iyi yerlere gelsin vb. düşüncelerle
çocuklarını dershanelere göndermeye mecbur hissediyor kendini. Çünkü şartlar
bunu gerektiriyor. Sınav sistemleri size başka seçenek bırakmıyor. Öyle kıran
kırana ve zalimane bir yarış ki bu, çocuklarımızı boşluğa boş boş bakan
moronlara dönüştürüyor neredeyse.
Peki,
ne yapalım? Çözüm kapatmak mı veya dönüştürmek mi? Özel bir teşekküle böyle bir
müdahalede nasıl bulunulacak hala anlayabilmiş değilim. Kapatmak çözüm mü
bilemiyorum ama bir şeyler de yapılması gerektiğini düşünenlerdenim. Mesela
dershanelerin fizikî ortamlarına mutlaka bazı standartlar getirilmeli. Apartman
dairelerinden bozma sınıflarda, hatta mutfaktan bozma sınıflarda eğitimin ne
kadar verilebilir olduğu da sorgulanmalı. Mesela bir bahçesi olmalı
dershanelerin de okullarınki gibi. Öğrenciler bir nefes alabilmeli ders
aralarında, soluklanabilmeli…
Belki
de kapatmak yerine dershaneyi neredeyse bir zorunluluk gibi hissettiren sınav
sistemlerinde değişiklikler yapılmalı. Nasıl bir çözüm bulunur bilemiyorum ama
sadece çoktan seçmeli sınavlarla eğitim olmuyor. Bu testlerin öğrencilerin
yazılı veya sözlü olarak kendilerini ifade etmede olumsuz etkilerinin olduğu da
aşikâr. Artık ortaöğretim kurumlarında bile klasik tarzdaki sınavların
yapılması esas.
Ama
öğrenciyi bir şekilde seçmek de şart. Peki, çoktan seçmeli testlerle değilse,
nasıl? ‘Açık uçlu sorularla olabilir mi acaba?’ araştırılıyor bildiğim
kadarıyla ÖSYM tarafından. Bu ne kadar objektif bir değerlendirme olur; o da
muamma… Bir öneri de benden… Çocuklara IQ testi yapılması tartışılamaz mı
acaba? IQ’su yüksek olanlar yüksek bölümlere veya fen veya sosyal bilimler
liselerine gitseler… Böylelikle ne dershaneye gerek kalır ne de çalışmaya.
Çünkü çalışarak artırılası bir şey değil IQ. Bir fikir benimkisi, belki de
sesli düşünme… Tartışmaya açık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder